Yazan: Işık SÜKAN

 HİKMET 2

Ey dostlar söylediğime kulak verin. Miraç sırasında Hakk Mustafa ruhumu gördü. O sebepten atmış üç yaşında yere girdim.

AÇIKLAMALAR:
Hoca Ahmet Yesevi, miraç sırasında ruhunun, peygamberimiz SAV Hz.’leri tarafından görüldüğünü ifade ediyor. Bu ifade Hoca’nın iddiasıdır. Başka kaynaklarda bu konuda bir açıklama yoktur. Ruh, konusunda sevgili peygamberimiz kendine soran sahabeye “Ruh bir emirdir.” demiştir. Fakat akabinde inen ayette “Doğru söyledin ama bilmediğin konularda açıklama yapma.” ihtar edilmiştir. Ruhun Hakk’ın emriyle oluşan ve mahiyeti ancak Hakk tarafından bilinebilen bir enerji varlık olduğu söylenebilir. Henüz dünyaya gelmemiş bulunan Yesevi’nin ruhu Resulullah SAV tarafından görüldüyse buna inanmak ancak iman yoluyla mümkündür. Yesevi’nin atmış üç yaşında yere girmesi sevgili peygamberimiz SAV Hz.’lerinin atmış üç yaşında irtihal etmesine göre, sünnete riayeti abartmış olan Yesevi’nin yere girme sebebidir.

*

Hak Muhammed Mustafa Cebrail’e sordu. Bu nasıl ruh? Bedene girmeden kemâl bulmuş. Gözü yaşlı, halkın başkanı, bedeni hilal gibi zayıf. O yüzden atmış üç yaşında Hoca yere girmiş.

AÇIKLAMALAR:
         Peygamberimiz, (ilim yapan akıl= racio) meleği Cebrail’e Yesevi’nin ruhunun mahiyetini soruyor. Bedene girmeden bu ruh nasıl kemal bulmuş diye. Burada İslam âleminin ürettiği tasavvuf felsefesi; vahdeti vücut ile iki ayrı görüşte mütalaa edilmiştir.
A- Allah’ı, insanın ve kainatın ötesinde; insanın dışında; bir TANRI gibi kabul edenler
B- Allah’ı, sonsuz ve sınırsız AHAT olarak anlayıp; Allah dışında “Gayri varlık” ve hatta “gayrı” kavramını kabul etmeyenler…
         Gavsı Azam Abdülkadir Geylani Hazretleri ile aynı görüşü paylaşan değerli Nakşibendi kamillerinin beyanlarına göre; Ağırlıktaki görüş “B” şıkkıdır. Hal böyle olunca, Yesevi’nin ruhu Yesevi olarak dünyaya gelip bedenlenmeden önce kemal bulmuştur. Burada daha evvel olgunlaşma mümkün olmadığından Resulullah Cebrail’e soruyor. Bize göre akıl, reenkarnasyonu ima etmektedir. Yani Yesevi olmadan önce başka bedenlere girerek kemalatı bulmuş olduğunu ima ediyor (Surei Enğam  ayet 122, surei Bakara ayet 28, surei Bakara ayet 56 çok önemli, Hac Suresi ayet 5, Furkan Suresi ayet 40, Müminun Suresi ayet 35, Rum suresi ayet 56, Lokman Suresi ayet 28, Bakara Suresi ayet 164, Nahl Suresi ayet 35, Furkan Suresi ayet 3, Casiyeti Suresi ayet 4, Ahkaf Suresi ayet 33, Necm Suresi ayet 47, Kıyamet Suresi ayet 40, Furkan Suresi  ayet 48, Rum suresi 24, Fatr suresi  ayet 9, Ahkaf Suresi ayet 33, Cin suresi ayet 7, Esra suresi 98. ve 49, 50, 51, 52. ayetler. Bu ayetler Bas-u badel Mevt= Reenkarnasyona açık delillerdir. Cenab-ı Allah’ın ölüleri diriltip onlara nur vererek diğer insanların arasına karıştırdığı apaçık anlatıldığı gibi, esasen bu konunun Allah’a iman bahsiyle ilgili olduğu da ayrıca her ayette belirtilmiştir. Allah’ın buna gücünün yetmediğini sanan kimselerin iman meselesi ile başları derttedir. Sevgili peygamberimizin vesilesiyle indirilmiş bulunan bu kâinatın en yüce kitabında SAV’in anlattıklarına inanmayan ve inanmamakta ısrar edenler için Nisa Suresi ayet 80 indirilmiştir. peygamberimizin daha fazla üzülmemesi için ayetin sonunda, Cenab-ı Hakk  “Biz seni onlara koruyucu olasın diye göndermedik, bırak onları”  demiştir. İman hastalığı olan bazı kişiler, Basu Badel Mevt meselesi Ehli Sünnet Vel Cemaat’te aykırıdır iddasında iseler de ehlisünnetin bu iddia ile alakası yoktur. İlimden yoksun olmaktan öte Hakk indindeki durumları da şüphelidir.)  Gözü yaşlı halkın başkanlığını yapmış, bedeni hilal gibi olmuş. En yüksek kemalata vardığı için, en aziz sünnet ehli olmuştur.

*

Cebrail ümmetin işini Hak Hoca’ya verince; O’da göğe çıkıp meleklerden ders almıştır. Onun feryadına yedi kat gök feryat ettiği için Ahmet Yesevi atmış üç yaşında yere girmiştir.

AÇIKLAMALAR:
Aklın meleği Cebrail AS. ümmetin işi için Hoca’yı görevlendirince, Hoca gökyüzüne çıkarak meleklerden ders almış. Melekler, Cenab’ı Hakk’ın emriyle, belli vazifeleri icra etmek için dumansız ateşten yani enerjiden yaratılmış varlıklardır. Her vazife için Hakk, başka bir melek yaratmıştır. Ümmeti Muhammed’in birbirinden farklı işleri olduğu için, bunların mükemmel bir şekilde halledilebilmesi Hoca’nın onlardan ders almasını gerektirmiş. Fakat bunun için gereken gayret ve sarf edilen enerji , duygusal ve düşünsel boyutta çok zor olduğundan Hoca feryat etmiş, onun feryadına yedi kat gök cevap vermiş. O yüzden çok yorulduğu için atmış üçünde yere girmiştir.

*

Hoca Hakk’ı bilerek önce “elestü bi rabbiküm” dedi.  Sonra “Kalû belâ” dedi. Ruhu ders aldı. Bilin ki Hak Mustafa Ona oğul dedi. O sebepten Hoca atmış üç yaşında yere girdi.

AÇIKLAMALAR:
Hoca Hakk’ı bilerek önce “Rabbim sensin” diye secde etmiş, ondan sonra, kainatın neresinde görevlendirilirse görevlendirilsin, hangi zor şartlar altında kalırsa kalsın “Rabbim sensin” iddiasından vazgeçmeyeceğini beyan etmiştir. Hazreti Muhammed SAV. Ona oğlum dediği için, peygamberimizin sünnetine son nefesine kadar riayet etmiştir.

*

Hak Mustafa “evlâdım” diye kelâm söyledi. Ondan sonra bütün ruhlar selam söyledi. Rahmet denizi dolup taştı diye haber geldi. O yüzden, atmış üç yaşında hoca yere girdi.

AÇIKLAMALAR:
         Sevgili peygamberimiz SAV. Hoca Ahmet Yesevi’ye “Evladım” diye hitap etmiş. Bu esnada Ahmet Yesevi ruhlar aleminde bulunuyor. Henüz bedenlenmemiş. Bilindiği gibi sevgili peygamberimizin biri Hz. Hatice’den olan Abdullah isminde bir oğlu vardı. Bir de Hz. Safiye’den olan Kasım isminde bir oğlu vardı. Bu oğullar, bebek yaşında Hakk’ın rahmetine kavuşmuşlardı. Hoca Ahmet Yesevi dünyaya gelmeden evvel Resulullah irtihal etmişti. Ruhlar aleminde ki bu karşılaşma esnasında peygamber efendimiz, kendi evladını tanıdığı için, kendisine “evladım” diye hitap etmiştir. Buna göre Hoca Ahmet Yesevi olarak dünyaya gelmeden önce, kendi ruhunun, peygamberin evlatlarından birine ait olduğunu açıkça beyan ediyor ki, bu hikmette de reenkarnasyon iması açıktır.

*

Rahim içinde belirdim, ses geldi. “Zikir söyle” dedi. Organlarım titreyiverdi. Ruhum girdi, kemiklerim Allah dedi. O sebepten atmış üçte girdim yere.

AÇIKLAMALAR:
         Rahim içinde gelişen cenin, dört aylık olunca, onun içine ruh girdiği söylenir. Bundan sonra sıra ile bazı büyük melaikeler, cenine doğuncaya kadar terbiye verir. Bu terbiyenin başında Ahmet Hocanın zikir söylemeye başladığı anlaşılıyor. Kemiklerin ise Allah’ı zikrederek geliştiği belirtiliyor.

*

Dört yüz yıldan sonra çıkıp ümmet olacak. Nice yıllar dolaşıp halka yol gösterecek. On dört bin âlimler hizmet eğleyecek. O sebepten atmış üçte girdim yere.

AÇIKLAMALAR:
Hoca Ahmet Yesevi sevgili peygamberimiz SAV.’nın vefatından dört yüz atmış bir sene sonra dünyaya gelmiş (Doğum tarihi MS. 1093 Vefat tarihi MS. 1166 olduğu tahmin edilmektedir. Yetmiş üç yaşında irtihal etmiştir.) hayatı boyunca Asya’da İslam dininin yayılmasına hizmet etmiştir. Türk dünyasının manevi hayatında “Pir-i Türkistan”, “Hazreti Türkistan”, “Hazreti Sultan” gibi isimlerle Kaşkar’dan Balkanlara kadar çok değişik coğrafyalarda yaşayan Türk toplulukları arasında onun kadar yaygın şöhreti olan bir başka veli yoktur. Kendisi büyük bir Türk mutasavvıfı, mürşidi kâmil ve Sufi bir şair ve tarikat sahibi bir mürşit olarak Yeseviyye tarikatının esaslarını belirlediği gibi Kübreviye, Çiştiyye, Erdebil, Bektaşi, Nakşibendî ve daha nice tarikatları kuran halifeler yetiştirmiştir. (Hacı Bektaş Veli, Şahı Nakşibendi, Emir Külâl gibi çok ünlü pirler; Hoca Ahmet Yesevi’nin dört bine yakın halifelerinin en meşhurlarındandır.) Ayrıca, kendisine bağlı on dört bin âlimin olduğunu ifade etmektedir ki dervişlerin sayısının hesabı yoktur. Bugün bile Türbesinin civarında namaz kılanların sayısının dört beş milyon kişiyi bulduğu tevatürler arasındadır.

*

Dokuz ay ve dokuz günde yere düştüm. Dokuz saat duramadım göğe uçtum. Arş ve kürsi derecesini varıp kucakladım. O sebepten atmış üçte girdim yere.

AÇIKLAMALAR:
         Arş; Zahir (açık), Bâtın (gizli), Evvel, Ahir isimlerinin halita ve karşılığıdır. Bu halitada dâhil olan İsm-i Zâhir itibari ile Arş, Mülk; Kevn Melekût olur. İsm-i Bâtın itibari ile Arş Melekût; Kevn, Mülk olur. Demek Arş İsm-i Zâhir nazarı ile bakılsa kendisi zarf, Kevn de mazrûf olur. İsm-i Batın gözü ile bakılırsa; kendisi mazruf olur. Ve kezâ İsm-i Evvel itibâri ile Kevn’in bidayetini içine alıyor. Ve İsm-i Ahir itibari ile Kevn’nin nihayetini içine alıyor. Demek arş öyle bir haritadır ki, şu dört isimden aldığı hisseler ile Kevn ve vücûdun sağını, solunu, üstünü ve altını ihata etmiş olur. Cenab-ı Hakk Mahlûkat-ı arziyyeyi rububiyyeti noktasında bir arş, havayı emir ve iradesine bir nev’i Arş ve nur unsurunu ilim ve hikmetine diğer bir Arş ve suyu ihsan ve rahmetine başka bir arş ve toprağı hıfz ve ihyasına bir çeşit Arş yapmış. O Arşlardan üçünü, mahlûkat-ı arziyye üstünde gezdiriyor. Arş-ı A’lâ, Arş-ı Rahman, Arş-ı ilahi, Arş-ı Yezdan gibi isimlerle Cenab-ı Hakk’ın izzet ve saltanatından kinaye olarak söylenir.
         Kürsi; burada vazife, saltanat, kudret ve mülk manalarında kullanılmıştır.
         Ez cümle; Hoca, dünyaya gelir gelmez Cenab-ı Hakk’ın uygun gördüğü vazifelere başladığını ifade ediyor.

*

“İnna fetahna”’yı okuyup anlam sordum. Işık saldı. Kendimden geçip cemal gördüm. Hocam vurup “sus” dedi. Bakıp durdum. Gözyaşları içinde çaresiz durdum.

AÇIKLAMALAR:
         Fetih suresi Medine’de inmiştir. 29 ayettir. “İnnâ fetahnâ leke fethan mübînâ ” ayetinin manası “Gerçekten biz, sana apaçık bir fetih ihsan ve ikram ettik” Hoca bu ayeti okuyup manasını sorunca ayet ışık salmış. (Bugünkü anlamıyla Hoca’nın kafasında bir ampul yanmış) Bu ayet, mânaların anlaşılması ve onların arkasındaki hakikatlerin idrak edilmesi hakkındaki açılımların peşpeşe geleceğini böyle olması için, Cenab-ı Hakk’ın ihsanına ve ikramına ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Ayetin ışık salması hidayettendir. Hidayet de ancak Allah’ın ikramı ve ihsanıyla mümkün olabilir. Bu hidayetin arkasında illaki Cemal vardır. O yüzden Hoca kendinden geçiyor. O yüzden hocası sırrın açıklanmasını engellemek için Hoca’yı susturuyor.

*

“Ey cahil! Gerçek bu” diye söyledi bildim; ondan sonra çölleri gezip Hakk’ı sordum. Nasip etti, şeytanı tutup bindim; kararımdan vazgeçmeyip beline basıp ezdim.

AÇIKLAMALAR:
Ahmet Yesevi’nin Fetih suresinin birinci ayetinin manasını idrak etmesi ve sonuçta surenin tamamının sırrına ermesi onun gözyaşlarına boğmuştu. Bunlar saadet gözyaşlarıydı. Fetih suresinin sırrına eren ve cehaletten tamamiyle kurtulan Yesevi’ye hocası “Gerçek bu” diye destek veriyor. Nasip sahibi Hoca, Fetih suresinin sırrına ağah olunca, bu nasip sayesinde, şeytanın sırtına biniyor, onun beline basıp eziyor. Kim onun bu hikmetinin manasını idrak ederse, Hoca’nın yaptığını yapabilir.

*

Zikrini tamam eğleyip divaneye döndüm. Bilmeyene Hakk’tan başka bir şey demedim. Mum alıp pervaneye çırak girdim. Kor ateş olup kavrulup yandım söndüm. Ben işte

AÇIKLAMALAR:
        

*
Nam ve nişan hiç kalmadı. “Lâ… Lâ” oldum. Allah zikrini diye diye “İllâ” oldum. Halis olup, muhlis olup “Lillah” oldum. Fena fillah makamına geçtim ben işte.

AÇIKLAMALAR:
         Dünyada insanlar arasında ayırt edici bazı nam ve nişanlar kullanılır. Bunlar zor elde edilen, çok çalışma icap ettiren gayretlerden sonra elde edilebilir. Böylece bu nam ve nişanları taşıyan kimseler insanlar tarafından çok özel saygı ve sevgilerle taltif edilir. Bu sevgi ve saygıları hak edebilmek için pek çok kişi canını bile tehlikeye atabilir. Küçük bir hikaye ile “hiç” den neyin kast edildiğini açıklayalım.
         Genç bir üst teğmen, yanına gelen fakir ve yaşlı adama tepeden bakarak ne istediğini sormuş. Fakat yaşlı adam bunu duymazdan gelerek “sizin rütbenize ne deniyor?” deyince üsteğmen rütbesini açıklamış. İhtiyar bu sefer “Peki daha sonra rütben ne olacak?” deyince o “Yüzbaşı” diye cevap vermiş. Sorular devam ederek en sonunda ihtiyar,  “Nihai rütben ne olacak?” deyince üsteğmen cevap olarak “Paşa” diyor. İhtiyar “Peki, ondan sonra ne olacaksın?” diye sorunca genç subay  “HİÇ” diyor. İhtiyar alaycı bir tebessümle “Ben şimdiden HİÇim” cevabını veriyor.
         Hoca Allah, için Allah yoluna ve Allah aşkı için maddi ve manevi dünyaya has her şeyi terk etmiş. Bu terki HİÇ kelimesiyle en mükemmel şekilde ifade ediyor. HALİS (katıksız, saf) olup, MUHLİS (saçı sakalı ağarmış) olup, bütün samimiyetiyle Hakk’ın zatı uğruna çalışıp FENA FİLLAH makamına ulaşmıştır. Bu makam, AHADİYET makamı olup yalnız ve tek olarak O’nunla birleşme, O’nda yok olma makamıdır.

*

Arş üzerinde namaz kıldım. Dizimi büktüm. Dileğimi deyip, gözyaşlarımı döktüm. Yalancı âşık, sahte sufi gördüm. Kötüledim. O yüzden atmış üç yaşında yere girdim.

AÇIKLAMALAR:
         Hoca Ahmet Yesevi, arş üzerinde bedenli olarak bulunduğunu ifade ediyor. Çünkü namaz, bedenle yapılan bir ibadettir. Diz bükme, secde ve Ettehiyyat’da mümkündür. Buna göre, duanın en çok kabul edildiği fazlar bunlardır. Hoca bu bölümlerde dilek dileyip gözyaşı döktüğünü söylüyor. Demek ki duanın kabul edildiğinin en önemli işareti gözyaşı dökmektir.   Yalancı aşık, sahte sufi görmek Hocayı çok üzmüş ve bunlara tahammül edemeyerek hastalanıp kötülemiş ve sırf bu çirkinliklere dayanamayarak atmış üç yaşında yere girmiş.

*

Candan geçmeden “Hu! Hu!” demenin hepsi yalan. Yolda kalan bu arsızdan sormayın. Hakk’ı bulanın özü gizli sözü gizli. O sebepten atmış üçte girdim yere.

AÇIKLAMALAR:
         Kuran’ı Kerim’de; Bir Allah’tan başka ilah olmadığını ifade eden bu kelime-i tevhit  “La ilâhe illa hu” lafsında “Hu” şeklinde yirmi altı defa zikredilmiştir. Candan geçmeden Hakk’ı “HU” diye zikretmek yalancılıktır. (Fetih suresi 29. ayet) Çünkü “HU” O demektir. Bunun sonucunda da “O’ndan başka bir varlık yok demektir.” İken, canını hesaba katan ve onu da bir varlıkmış gibi hisseden kişi için Hoca Ahmet “yolda kalmış arsız” ifadesini kullanmıştır.
         Hakk’ı bulanın özü gizli sözü gizli demekten Hocanın muradı; imanı olan olmayan, ilmi olan olmayan sonuç itibariyle layık olmayan kişilere karşı ketum olunmasını tavsiye ediyor. Aksi takdirde bu gibi kişilere verilen sırlarla alay edilebilir. Ve yahut kötüye kullanılabilir.

*

Bir yaşında ruhlar bana pey verdi. İki yaşta peygamberler gelip gördü. Üç yaşında kırklar gelip halimi sordu.

AÇIKLAMALAR:
         Hoca Ahmet Yesevi, ilmi ledüne ait bazı sırları, hidayete ermiş ve ilimde irfanda oldukça ilerlemiş kimselerin deşifre edeceği şekilde bir anlatım yolu tercih etmiştir. Kendisi henüz bir yaşındayken ruhlarla teması olduğunu, onlar tarafından desteklendiğini ve gelecek zamanlarda büyük işler yapacağına inanan ruhların kendisine pey verdiğini ifade ediyor. İki yaşına geldiği zaman, peygamberlerin ruhlarıyla görüştüğünü, onlardan ilham aldığını ima ediyor. Üç yaşındayken kırkların halini sormasına gelince, İslam tasavvufunda; en mükemmel ifadesini Muhyiddin-i Arabi’nin Fütühat’ı Mekkiye isimli eserinde bulan İslam Melekutunun yapılanması ve görevleri hakkındaki bilgilere göre bu yapılanmanın detayları hakkında malumat sahibi olduğunu ifade ediyor. Bu yapılanmaların içinde en önemli bir teşkilatta organizasyon; üçler (kutbul ulâ, kutbul aktab ve gavs), beşler, yediler, kırklar ve halen dünyada yaşayan ve ahirete göçmüş olan ermişlerden ki sayıları üç yüz atmış beş civarında olduğu söylenen büyük meclis vardır. Ümmeti Muhammed’in dünyadaki işlerini ve ahiretteki durumlarını bunlar düzenler ve idare eder. Kırklar aynı duygu aynı düşünceyi paylaşan, acil durumlara müdahale eden, Ümmeti Muhammed’in manevi eğitimini deruhte eden bir teşkilattır. Birisinin kolu yaralansa kırkının birden kolları aynı yerden kanar diye bildirilmiştir. Bu teşkilatın reisi Hz. Ali ve Hızır Aleyhisselâm’dır. Bu konudaki bilgi ve düşüncelerin kaynağı peygamberimiz SAV.’in miracı ile ortaya çıkmıştır (Esra Suresi).

*

Dört yaşında Hak Mustafa hurma verdi. Yol gösterdim. Nice günahkâr yola girdi. Nereye varsam Hızır Babam bana yoldaş oldu.

AÇIKLAMALAR:
         Hurma meselesini yukarıdaki açıklamalarımızda izah etmiştik. Hoca Ahmet Yesevi, kırklarla olduğu gibi, ricali gayb erenlerinle de birlikte olduğunu kendi ruhaniyetinin olumlu enerjisiyle, günahkâr kimselerin doğru yola gelmesinde payı bulunduğunu ifade ederken, Hızır Aleyhisselâm’ın devamlı yoldaşlığı sayesinde onun tarafından eğitildiğini ifade ediyor.

*

Altı yaşta, insanlardan durmadan kaçtım. Nafile oruç tutup âdet ettim. Gece gündüz zikir deyip, rahat ettim.

AÇIKLAMALAR:
         Altı yaşta, aile baskısı, eğitim baskısı ve zamanın diğer baskılarından kaçmak suretiyle küçük Ahmet Yesevi sinir sistemini streslerden koruyor. Bu arada Ahzap Suresi 41. ayet “Ya eyyühelleziyne amenüs kurullâhe zikren kesiyren=Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin. VE sebbihuhü bükreten ve asiylen= Ve O’nu sabah akşam tespih edin.”  Bu ayetler, ümmeti Muhammed için farz olarak indirilmiştir. Zikrin, günün en mübarek saatleri olan sabah vakti, akşam vakti ve teheccüd namazının kılındığı saatler olarak Kuran Esra suresi 78. ayet  “Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar bir de sabah fecir zamanı en iyi zikir vakitleri olarak emredilmiştir. Yani farzdır.” sonra 98,99. ayetlerin emrettiği gibi Allah’a hamd ederek ve tekbir getirerek O’nun şanını yücelt denmektedir. “VE KULİLHAMDÜ LİLLAHİL LİLLAHİLLEZİY LEM YEDDEHIZ VELEDEN VE LEMYEKUN LEHU ŞERİKÜN FİYL MÜLKİ VE LEMYEKUN LEHU VELİYYÜN MİNEZZÜLLİ VE KEBBİR HU TEKBİYR” Abdülkadir Geylani Hazretleri, İlahi Armağan isimli eserinde zikrin ağız ve dil kullanılmadan yapılmasını öğrenin nasihatini vermiştir. Hoca Ahmet Yesevi’nin halifelerinden Şah-ı Nakşibendi Hz.’nin talebelerine öğrettiği zikir bu tarzdadır.

*

Yedi yaşta Aslan Babam beni arayıp buldu. Her sırrı görüp, perde ile sarıp kapadı. “Allah’a hamd olsun gördüm.” diye izimi öptü.

AÇIKLAMALAR:
         Yedi yaşındayken Aslan Baba, Ahmet Yesevi’yi bulmuş. Ondaki sırları zamanı gelinceye kadar hafızasından silerek korumuş. Ayrıca Allah tarafından görevlendirilerek gönderilen çocuk kimliği arkasına saklanan bu büyük ruhu da tanımış ve onun ayak izini öpmüş. Şimdi bize düşen de Aslan Baba gibi Hoca Ahmet Yesevi ismindeki bu muazzam zatı şerifin gerçek kimliği üzerinde düşünmeye çalışmaktır. Yirmi birinci yüzyılda, türbesinin etrafında milyonlarca mümin namaz kılıyor.

*

Azrail gelip Aslan Babam’ın canını aldı. Huriler ipek kumaşla onu kefenlediler. Yetmiş bin melek toplandı.

AÇIKLAMALAR:
         Efsanelere göre Aslan Baba diye bahsedilen zatı şerif, SAV Hz.’lerinin çocuk yaştaki ashabından biridir. Vefatıyla, bütün ashabın vefatında olduğu gibi yetmiş bin melekle dünyadan uğurlanmış ve şanına yakışır izzete nail olmuştur.

*

Namazını kılıp yerden kaldırdılar. Bir anda cennetin içine ulaştırdılar. Ruhunu “illiyyûn cenneti”ne yükselttiler.

AÇIKLAMALAR:
         “Mütaffifin Suresi 19 dan 36’ya.”
         İlliyyûn nedir bilir misiniz? İçinde ameller kaydedilmiş bir kitaptır. O kitabı, Allah’a yakın olanlar görür. İyiler kesin kes Cennetedir. Onlar orada koyluklar üzerinde etrafa bakarlar. Onların yüzünde nimetlerin sevincini görürsün. Kendilerine mühürlü halis bir içki sunulur. Onun içiminin sonunda misk kokusu vardır. İşte yarışanlar ancak onda yarışsınlar. Karışımı tensimdendir. Tensim Allah’a yakın olanların içecekleri bir kaynaktır. İşte o gün iman edenler kâfirlere gülerler.

*

Allah, yer altında vatan eyledi. Münker ve nekir “Men rabbük” diye soru sordu. Aslan Babam islamından açıklama yaptı.

AÇIKLAMALAR:

         Cenab’ı Hakk, insanlar için mezarı     yer altında vatan yapmış. Çünkü mevtalar orada kıyamete kadar yeniden dirilecekleri günü bekleyeceklerdir. Mezardaki sual meleklerinden birinin ismi MÜNKER’dir. Cenab’ı Allah’ın razı olmadığı amelleri, inkâr edilmiş olan, şeriatın kabahat ve haram diye bildirdiği ve makbul ve müstehab olmayan günah ve kabahatleri sorgular. NEKİR ise mevtanın, bilinmemiş muayyen olmayan meselelerini sorgular. Hakikati inkâr eden, kabul etmeyen hakikati tasdik etmeyen, dinsiz ve imansız kişileri sıygaya çeker. “MEN RABBÜK, Rabbin Kimdir?” ilk sorulacak sorudur. Bu sorudan elde edilecek cevaba göre sorgulama yönü tayin edilir. Aslan Baba İslam’ın son derece önemli bir kuralından bahsederek açıklama yapıyor. Bu kural “EMRİ MARUF, NEH-Yİ AN-İL-MÜNKER” dır. EMRİ MARUF; Şeriatın emrettiği farzları yaptırmak Kuran’ı Kerim’de belirtilen doğru yola iletmek, NEH-Yİ AN-İL-MÜNKER ise; Allah’ın haram kıldığı işleri yaptırmamak ve buna çalışmayı İslam’a emreder. Bu kuralı uygulamaya çalışan Müslümanların, Kuran’ı Kerim’i ve şeriatı çok iyi bilmeleri gerekmektedir. Cahil kişilerin bu kuralı uygulamaya kalkışması hem kendileri hem de öğüt vermeye kalkıştıkları kişiler için çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Bu konuda Mehmet Akif Ersoy vaazlarında çok ciddi açıklamalarda bulunmuştur. Meraklılar için tavsiye edilir.

*

Akıllı isen, erenlere hizmet et. Allah’ın “yap” dediği emirlere uyanları aziz bil. Allah’ın “yapma” dediklerini kılanları hürmetli et.

AÇIKLAMALAR:
         Kuran’ı Kerim’de evliyalar, ALLAH’IN EVLİYALARI ve TAGUT’UN EVLİYALARI olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Allah’ın evliyaları, Allah’ın yap dediği emirleri yapar, yapma dediklerini de yapmaz. Bu kişiler, aziz olduğu için Rabbin dostudurlar. Allah onları sever. Onları sevenleri de sever. Akıllı kişi bunlara hizmet ederek Tanrı’nın sevgisini kazandıkları gibi, duaları makbul olan bu kişilerin sayesinde sevap kazanırlar. Onların sayesinde ilim irfan sahibi olurlar. İmanları pekişir, güçlenir.        

*

Sekizimde sekiz yandan yol açıldı. “Hikmet söyle!” diye başıma nur saçıldı. Allah’a hamd olsun. Piri kâmil şarap içirdi.

AÇIKLAMALAR:
         Hoca Ahmet, sekiz yandan yol açıldığını söylüyor. Yollar; ön, arka, sağ, sol olarak dört yöndür. Önlen sağ yanın arası, önlen sol yanın arası, arka ile sağ yanın arası, arka ile sol yanın arası olmak üzere sekiz yöndür. Dört yanın uçlarını birleştirirsek bir kare elde ederiz. Diğer dört yanı birleştirdiğimizde ikinci kareyi elde ederiz ki o zaman birbirinin içine geçmiş iki kare oluşur. Bu da sekizgen demektir ve İslam’ın simgesidir. Her karede dörder üçgen bulunmaktadır. Birinci kare dünya mutluluğunu ikinci kare ahiret mutluluklarını temsil eder. Dünya mutlulukları ilimle ahiret mutlulukları da yine ilimle elde edilebilir. Bu ilimleri sindirmiş kişiler hidayet sahibi iseler ilmin fevkinde hikmete ulaşırlar. Hidayet beyinde bulunan bir merkezin çalışmasıyla ortaya çıkar. Ve hidayete eren insan beyninde büyük bir ışık patlaması hisseder. Hoca başıma nur saçıldı derken bu ışık patlamasını ifade etmek istiyor. Günümüzdeki insanlar bunu “Başımda bir ampul yandı” diye anlatırlar. Hoca Ahmet Piri Kâmil tarafından kendisine şarap içirildiğini söylemektedir. Piri Kâmil sevgili peygamberimizin mertebesini ifade eden bir deyimdir. Şarap, Hz. Muhammed S.AV.’nin miraç yaptığı zaman kendisine ikram edilen içkinin adıdır ve HAMR diye geçer. Efsaneye göre cennette Besmele’nin kaynağından dört nehir etrafı sulamaktadır. HAMR şarap nehri AŞK, SÜT nehri İLİM, BAL nehri İMAN, SU nehri HAYAT’ı temsil etmektedir.
         Fatiha-ı Şerife’nin birinci ayeti “Âlemlere öğreten Allah’a hamd olsun.” diye başlar. O yüzden İslam’ın mesajı “İLİM öğrenmenin farz olmasıdır.” Buna göre en önemli öğretmen Hz. Allah’tır. Ondan sonra önem sırası TALEBE’YE gelir. Talebe ilim yapmaya talip olan kişi demektir. Ancak bu talebin AŞK seviyesinde olması icap ediyor. Yukarıdaki hikmetlerden hatırlayacağımız gibi, “İlim yapan kişi arşa çıksa bile, başarılı olamamıştır.” diye Hoca’nın ifadesi vardır.
         *
Şüphesiz bilin Piri kâmil Hakk Mustafa’dır. Nereye gidersen onun vasıflarını söyleyip saygı gösterin. Salât, selâm deyip, Mustafa’ya ümmet olun.

AÇIKLAMALAR:
Sevgili Peygamberimiz, miraçta Rabbi’ne “Ümmetim, ümmetim!” diye dilekte bulunmuştur. Bununla, diğer ümmetler gibi, bir süre sonra imana gelmiş olan ümmetin yoldan çıkarak putperest olmasını engellemeyi Rabb’inden istemiştir. Bunun üzerine Rabb’imiz SAV.’nın dileğini kabul ederek; Her yüz senede bir, Peygamberimizin hasletlerine sahip O’nun ahlakında bir zatın ümeti irşat etmek üzere gönderileceğini kendisine vaat etmiştir. O yüzden Hoca’nın Piri Kâmil diye bahsettiği kişiyi bu şekilde anlamak uygun olur. Burada Mustafa hem efendimiz SAV.’nin adı olarak geçiyor. Hem de kasıt Mustafa’nın sıfat olarak kullanılması halinde PAKİN PAK yani temizin de temizi mânasında ..

*

Dokuzunda doğru yola dolanmadım. Teberrük deyip ilden ile yürüdüm. Bu sözlere sevinmeyip çöle kaçtım.

AÇIKLAMALAR:
         Hoca Ahmet dokuzunda doğru yola dolanıp, menzile gideceği yerde TEBERRÜKen (bir şeyi bereket veya saadet vesilesi sayarak alıp vermek), hayrı ilahiye hissedar olmak için uğurlu ve mübarek olarak, bereket arzusuyla, ilden ile yürüyüp, ilim ve irfanına, kendinden evvel gelen mübareklerin himmetine mazhar olmak istediğini ifade ediyor.
         Nitekim, müminlerin anası Ümm-i Seleme, Peygamberimizin sakalından sakladığı bir kılı suya atarak, sonrada o suyu hastaya içirerek şifa elde ederdi. (Usul-ül Erbea)
         İmam-ı Şafi Hz.’leri de zor bir meseleyle karşılaştığında, İmam-ı Azam Ebu Hanife’yi kabrinde ziyaret ederek namaz kılar bu durumun halledilmesi için İmam-ı Azam’ı vesile ederek, Allah’tan teberrüken yardım isterdi. (Huccet-ül-İslam)
         Ebu Hasan Harkani Hz.’leri,  sefere çıkan talebelerine “Sıkışınca benden yardım isteyin.” demiş. Talebelerden yalnız birisi Hocasından yardım istemiş. Diğerleri Allah’tan yardım ummuş. Fakat, sadece hocasından yardım isteyen sıkıntıdan kurtulmuş. Öbürküler başaramamış. Bunun sırrını hocalarına sorunca O “Allah’u Teâlâ günahkâr insanların duasını kabul etmez. Ama talebemin benden yardım istemesini duyup onun için dua ettim ve Allah benim duamı kabul etti.” Böylece teberrüken hocasından yardım isteyen başardı. (Tezkiret-ül- Evliya)
         Selefi denen bazı kimseler, müşriklerin ağaç, mezar eşyaları vs. materyallerden bereket ve hayır ummanın şirk olduğunu iddia etmişlerdir. Bazı kimseler de evliya mezarlarında dua edilmesini selefilere benzetmeye kalkışmışlardır. Hâlbuki Müslümanlar evliya bereketiyle Allah’u Teala’dan feyiz ve dualarına cevap beklemektedirler. Bunu müşriklere benzetmek cahilliktir. Bu yüzden Müslüman’a küfür ve şirk damgası basmak İslam’ı bölücülüğe sevk etmektir. (Kıyamet ve Ahiret)
         Hoca teberrük deyip ilden ile dolaşmakla büyük bir bereket ve saadete nail olmakla beraber bunun için sevinmeyip çöle kaçtığını ifade ediyor.

*

On yaşında delikanlı oldum. Kul Hoca Ahmed olarak hocalığa bina koyup ibadet eylemeden hocayım dedim. Yolda kalsam, “vay ne hasret”..

AÇIKLAMALAR:
         Hoca on yaşında delikanlı olunca hocalık kariyerini tamamlamadan ve konuda yeteri kadar ibadet etmeden hocalık iddiasında bulunmuş. Bu iddiaya kendini kaptırıp, talebeliğini yarım bıraksaydı menzile erişemediği için hasret içinde kalabilirdi.

   
     
1
HOCA AHMED YESEVİ
DİVAN-I HİKMET
1

© 2005 Işık Sükan - Her Hakkı Saklıdır. İzin almadan çoğaltılamaz ve kopyalanamaz.
Bu site bir Bora Döken tasarımıdır.