Yazan: Işık SÜKAN
Vah ne yazık, nasıl eyleyim gariplikte. Gariplikte gurbet içinde kaldım ben işte. Horasan ve Şam ile Irak’a niyet eyleyip garipliğin çok değerini bildim ben işte.
AÇIKLAMALAR:
Vah ne yazık! Sahip olduğum özellikleri kimse anlayacak durumda olmadığı için kendime nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum. O yüzden gurbet içinde kaldım ben işte. Horasan ve Şam ve Irak’a gitmeye ve orada beni anlayacak âlimlere rastlamak ümidiyle niyetlendim. Eğer buralarda kendimi ifade edecek ve beni anlayacak ve bilgilerimin kadri kıymetini değerlendirecek kimseler olsaydı, bu ülkelere gitmeyi düşünmezdim. Demek ki gariplik de bu niyeti ilham ettiğine göre gariplik sayesinde âlimlerle tanışmayı düşünmeye başladım. Yani böylece garipliğin değerini anlamış oldum. *
Neler gelse, görmek gerek o Hüda’dan; Yusuf’unu ayırdılar o Ken’an’dan; doğduğum yer o kutlu Türkistan’dan. Bağrıma taşı vurup geldim ben işte.
AÇIKLAMALAR:
Cenab-ı Allah Adem’i yaratınca ona isimleri öğretti. İlim verdi zeka akıl, vicdan, sezgi, şuur, şuur altı güçleri, beyin güçleri, düşünce güçleri gibi güçlerle kendisini donattı. Daha sonra ona kendi ruhunu üfledi. Bütün meleklerin ona secde etmesini emretti. Yarattığı on sekiz bin alemin halifeliğini de Adem’e ihsan etti. Bütün bu nimetlere gark olan insan; zaman zaman dünya ahiret imtihanlarına sokulup, Allah tarafından sonuçları değerlendirilir. Bunda son derece önemli hikmetler vardır. “İnsan” kelimesini hak eden kişi; bu imtihanlara edeple, sabırla ve Rabbi’ne güvenerek, ve yine O’ndan dayanma gücü isteyerek girer ve inşallah Rabb’in rızasını kazanarak başarır. Burada Hoca Ahmet; kardeşleri tarafından kıskanıldığı için, babası Yakup’un yanından alınarak, kör kuyuya atılan Yusuf AS.’nin girdiği imtihanlara atıfta bulunuyor. Onun nasıl gurbete düştüğünü ima ederken, kendisinin de Yusuf AS’nin Kenan’dan kopuşu gibi, kutlu vatanı Türkistan’dan ayrılma imtihanını naklediyor.
*
Gurbet değdi Mustafa gibi erenlere, otuz üç bin sahabe ve arkadaşlara. Ebubekir; Ömer, Osman, Murtaza’ya gurbet değdi. Onlara hem, söyleyeyim ben işte.
AÇIKLAMALAR:
Sevgili peygamberimiz; “tek bir ilah vardır. O’da Allah’tır. Ve ben O’nun peygamberiyim.” Mesajını Mekke halkına bildirdikten sonra Mekke halkı; başta efendimiz SAV.’nin amcası Leheb’in itiraz için yüzüne taş fırlatmasıyla birlikte, kendisine eziyet ederek onu yadsıdılar. Böylece SAV. Hz.’leri kendi yurdunda, değeri bilinmeyen, mesajı anlaşılmayan, hor görülen, eziyet edilen bir garip oldu. Onun en yakın arkadaş ve akrabaları olan Ebubekir, Ömer, Osman, Murtaza gibi yandaşları da aynı şekilde garip oldular. Daha sonra Medine’ye göçen bu değerli zatlarla birlikte otuz üç bin sahabe ve arkadaşlarına da gurbet değdi.
*
Gurbet değse pişkin eğler çok hamları. Bilge eğler, hem seçkin eğler çok sıradanları. Giyer çul elbise, bulsa yer yemekleri. Onun için Türkistan’a geldim ben işte.
AÇIKLAMALAR:
Bir insan vatanından ayrı gurbete gitse, kimse onu tanımaz. “Taş yerinde ağırdır” diye bir atasözümüz vardır. Kendi vatanında, önemli ve kıymeti bilinir bir kişi olan insan gurbette bilinmeyen sıradan bir kişi gibidir. Kendi vatanında burnu havada olan kişinin gurbette burnu yerde sürünür. Orada mütevazı olmak zorundadır. Yurdunda beğenip yemediği yemekleri, gurbette saray mutfağından çıkmış gibi beğenip yemek zorundadır. Aksi takdirde aç kalır. Yurdunda giydiği süslü elbiselerin yerine gurbette çul bulsa, sıcağa soğuğa karşı korunmak mecburiyetinde olduğundan burun kıvırmadan giymek zorundadır. Gurbette hayat, vatanında olduğu kadar kolay değildir. Çünkü orada anası babası, akrabaları, kendisini destekleyen dostları yoktur. O yüzden hayata tutunabilmek için, toplum içinde daha mütevazı, daha sabırlı ve daha gayretli olmak zorundadır. O yüzden gurbet onu hamken pişirir. Daha faziletli daha olgun bir hale getirir. Bu yüzden bir süre sonra kişi daha seçkin bir değer kazanmış olur.
*
Gariplikte yüzyıl dursa, misafirdir. Tahtı, bahtı, bağları zindandır. Gariplikte kul oldu o Mahmut Sultan; Ey arkadaşlar, gurbet içinde yandım ben işte.
AÇIKLAMALAR:
Bir kimse vatanından ayrı gurbette yüzyıl dursa, yine de orada bir misafir gibidir. Alışkanlıkları, gelenekleri, töreleri, aldığı terbiye gurbetteki insanlara uymaz. Bu yüzden kendini etrafındakilere ifade edemez. Yalnızdır ve bu yalnızlık ona kendisini zindandaymış gibi hissettirir. Vatanında sultan olsa, gurbette köle gibi hisseder. Hoca gurbetteki hissiyatını “yandım ben işte” sözleriyle ifade ediyor.
*
Gariplikte Arslan Baba’m arayıp buldu. Gördüğü sırları perde ile sarıp örttü; Allah’a hamd olsun, “Gördüm” dedi izimi öptü; bu sırları görüp hayran kaldım ben işte.
AÇIKLAMALAR:
Vatanından uzakta, kimse kendisini tanımazken, değerini bilmezken; Aslan Baba, Hoca Ahmet Yesevi’yi arayıp bulur. Ve onun herkesten sakladığı ve şikâyetsiz boynu bükük hallerini görüp anlayıp sanki anlamamış gibi davrandı. Hoca’yı “Allah’a hamd olsun” gördüm diye öptü. Sanki gurbetteki halini değil de vatanındaki durumunun izi haline gelmiş. Hoca’yı onda bir değişiklik yokmuş gibi sarılıp öptü. O zaman Hoca Aslan Baba’nın sırlarını idrak ederek ona hayran kaldı.
*
Arzuluyum akrabalık ve dostluğa. Ulu babamın türbesi o ak türbe’ye, babamın ruhu saldı beni bu gurbete; hiç bilmem, nasıl kusur eyledim ben işte.
AÇIKLAMALAR:
Akrabalık aile gücünü temsil eder. Cenab-ı Allah’ın kainatı idare etmesi için Adem Baba’ya verdiği halifelik icabı beş yüz gücün içinde en önemli güçlerin başında aile gücü gelir. Dostluk aile gücünün en önemli rüknüdür. Hoca burada aile ve dostluk gücüne karşı çok arzulu olduğunu ifade ediyor. Aile gücünün reisi olan babasının ruhu tarafından gurbete salındığını anlatıyor. İnsana bağışlanan güçlerin içinde aile gücünden sonra kariyer gücü gelir. Kariyer ise eğitimle öğretimle elde edildiğine göre yukarıdaki açıklamalarımız muvacehesinde gurbetin sıradan kişileri bile olgunlaştırdığını ve eğittiğini anlamıştık. Bu insana acı ve eziyet veren sürecin yanma kelimesiyle eşdeğerli olduğunu da anlamıştık. Hoca bu ağır süreci cezaya benzetiyor. Fakat hangi suçun karşılığı olarak ortaya çıktığını bilmezden geliyor. Tabii ki cahillik başlı başına bir suçtur ve ondan kurtulmak ancak eziyetli görünen bir tahsil sürecinden geçer.
*
Kul Hoca Ahmet, söylediği Hakk’ın yadı. İşitmeyen dostlarına kalsın öğüdü. Gurbete düşüp öz şehrine döndü yine. Türkistan’da mezar olup kaldım ben işte.
AÇIKLAMALAR:
Kul Ahmet, ne söz söylediyse bu; Hakk’ın zikredilmesinden doğan güç ile ifadelerini buldu. Devamlı olarak gece gündüz demeden Hakk’ı yad eden Hoca, Hakk’ın sayesinde hikmete kavuşmuştur. Sözleri, “Sen söyleyene değil söyletene bak.” atasözü nazarı itibara alınırsa, bizzat Hakk tarafından ilham edilmişe benziyor. Hoca’nın yanında, civarında bulunması mümkün olmayan, ileriki nesillere, bu hikmetlerin bir öğüt olarak kalmasını isteyen Hoca, gurbetten dönüp öz vatanı Türkistan’da karar kıldığını belirtiyor.
|