Yazan: Işık SÜKAN

 

HİKMET 19

Kudret ile Hakk’tan size ferman oldu. Dipsiz deniz içerisine yalnız düştüm dostlar. O denize kadir Rabb’im ferman eyledi. Elhamdülillah sağ-selamet çıktım dostlar.
AÇIKLAMALAR:
        Kudret ile Hakk’tan (ferman) emir tebliğ oldu. Düşünce aleminin içine yalnız olarak düştüm. Elhamdülillah sağ selamet çıktım. Burada Hazret şuur alt şuur ve şuur ötesi beyin güçlerinin çalışma biçimlerine ve bu sahanın deniz kadar engin olduğuna değiniyor. Zihin çalışmalarının kendi başına nasıl yürütüleceğini daha evvelki bahislerde açıklamıştık. Sağ selamet çıkmayı herkesin beceremiyeceğine ima etmiştir. Yeterli beyin gücüne sahip olmayan kişilerin başına ölüm ve akıl kaybı gibi işlerde gelebilir.  

*

Yaşım yedi. Ömrüm gitti, göğe uçtum, bağrım taştı, aklım şaştı, yere düştüm. Nefs ve şeytan ile hayli zaman çok vuruştum. Sabr ve rıza makamlarını aştım dostlar.
AÇIKLAMALAR:
        Tasavvufta, akıl her zaman rehber olarak işe yaramaz. Nefis ve şeytan her zaman dervişlerin rakibi olarak karşılarına çıkar. Hidayetle ikram olunmuş kullar o hidayetin ışığı ile beslenen iman sayesinde şeytan ve nefse karşı giriştikleri imtihanlardan başarı ile çıkabilir. Bu esnada Hoca Ahmet başarının sırrını açıklıyor.
        Hayatın imtihanlarında iyi bir sonuca ulaşmak için kalbini ve yüreğini Allah aşkıyla dolduran kişi, tam bir teslimiyet içinde; nefsi hoşlansa da hoşlanmasa da olayları Allah’tan razı olarak değerlendirmelidir. Hak etmemiş olduğumuz halde Allah’ın verdiği sonsuz nimetlere, O’na layık bir şekilde hamd edememişken, karşımıza çıkan olumsuzluklara sabrederek işin sonunu beklemek varken, hemen demoralize olup şikâyet etmek etik değerlerin temeline aykırıdır. Muhakkak surette bu olumsuz görünen ve canımızı sıkan vakalar hakkımızda daha hayırlı sonuçlara gebe olabilirler. Bunu asla göz ardı etmeden daima sabırlı olmalı ve her an Allah’tan razı olmalıyız. Biz Hakk’tan razı değilsek, O bizden niçin razı olsun ki!

*

Dokuzumda tam karıştım dokunmadım. On yaşımda sağ yanıma çevrilmedim. On birimde öz nefsime bekçi oldum. Fakr ve rıza makamlarından geçtim dostlar.
AÇIKLAMALAR:
        Bu hikmetinde Hoca yaradılışın içinde olduğunun bilincine varıyor. Yani doğa’nın bir parçası, bir mütemmim cüzü olduğunu anlıyor. Fakat sadece seyretmekle iktifa ediyor. Ayrıca yan tutmuyor.
        Bu hikmette, üç önemli prensiple öğretisine devam ediyor.
1. Nefse bekçi olmak; Bunun için her eylemde nefis kontrolü ve nefis muhasebesi yapmak…(her durum için; nefis hoşlandı mı? Niçin hoşlandı? Hoşlanması etik değerlere uygun mu? Afaki mi? Nefis hoşlanmadıysa; Neden  hoşlanmadı? Gelen tesirler, öz benini incittiği için mi? Gurura, kibrine dokunduğu için mi, maddi yahut manevi menfaatlerini gölgelediği için mi?)
2. Fakr makamı; Şunu kesinlikle bilmeliyiz ki ne kadar haris ve aç gözlü olursak olalım, hırs ve tamalarımızı ne kadar tatmin edersek edelim, ürettiğimiz binlerce ihtiyacı tam manasıyla karşılarsak karşılayalım, Hz. Allah’ın malik olduğu servetlerin, güçlerin, yeteneklerin yanında sefil bir fukaradan başka bir şey değiliz. Fakr’ı seçen sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed SAV. efendimiz bu hakikatı tam manasıyla şuurlandırmış, kendisini takip eden ümmetine de bu şuuru kazandırmak suretiyle etiğin en önemli prensiplerinden biri olan HADDİNİ BİLMEK temelini KENDİNİ BİLMEK adına insanlığa hediye etmiştir. Çok iyi bilinen bir gerçek de KENDİNİ BİLEN ALLAH’I BİLİR.
3. RAZI OLMAK prensibi ile ilgili bilgileri yukarıda açıklamıştık.

*

On ikimde bütün ruhlar kelam eyledi. Huriler karşılayıcı gelip bana selam eyledi. Sır şerbetini saki olup bana sundu. Onu alıp edep ile içtim dostlar.
AÇIKLAMALAR:
        Hoca bu hikmetinde varlık âleminin sırları ile tanıştığını ifade ediyor.
        Kutsi hadiste “Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim.” diyen Tanrı; NUR-U MUHAMMEDÎ (övülmeye en layık olan ışık=Allah  Yuhanna İncil’i birinci ayet: Tanrı Işık’tır…) ‘den kainatı yaratmıştır. Kainatlar yani varlık alemi IŞIK’tan yaratılmıştır. Cennetler ve cehennemlerin de içinde bulunduğu ahiret alemi de varlık aleminin içindedir. Onlar dahi IŞIK’tan yaratılmıştır.
        IŞIK sonsuz sayıda dalga boylarına sahiptir. Var olan her şey değişik dalga boylarında seyreden ışık kombinasyonlarından oluşmuştur. IŞIK’ın yoğunlaşmasıyla atom denen maddenin en küçük birimi oluştu. Mekan da IŞIK’ın yoğunlaşması ile ortaya çıkar. Tabir caizse IŞIK aslında ruhtur diyebiliriz. Onun için bir şeyin var olabilmesi için ruhu olması gerekiyor. Ruhu olmayan bir şey; yoklukla malûldür.
        Hoca Ahmet 12 yaşında iken var olan bütün yaradılışın (yani doğanın) ruhlarını idrak edip, değişik seviyelerde olan bu ruhların lisanını dahi anlar halde olduğunu ifade ediyor.
        Varlık âleminin cennetlerinde yaşayan huriler kendisine sır şerbetini ikram etmiş. Kendisi fakrı seçtiği için edep sahibi olduğundan haddini bilerek afiyetle bu şerbeti içmiş. Aslında şerbet dediği bir sembol olup yukarıda açıkladığımız bilgilere vakıf olma gücünü temsil ediyor.

*

On üçümde dalgıç olup deryaya battım. Marifetin cevherini sırdan derdim. Mumunu görüp pervane gibi kendimi vurdum. Şuursuz olup aklım gitti şaştım dostlar.
AÇIKLAMALAR:
        Hoca Ahmet deryaya battığını söylüyor. Deryadan maksat ilim ve aşkın namütenahi sembolüdür. Zaten marifet cevherinin kaynağı da ilim ve aşk deryasıdır. İlim ve aşkın nuru o kadar güçlüdür ki değil Hoca Ahmet, Süleyman Çelebi’nin ifadesine göre “Bir nur kim güneş anın pervanesi” demiştir. Bütün bu haller; ancak yüreğin yönettiği alt beyin ile algılanabilir. Şuurun bu bahiste esamisi okunmaz.

*

On dördümde toprak gibi hor görüldüm, “Huu-huu” diye başım bile geceleri döndüm. Bin altınlık değerini bire sattım. Ondan sonra kanat çırpıp uçtum dostlar.
AÇIKLAMALAR:
        Hoca Ahmet toprak gibi bir ahlaka sahip olduğunu o yüzden hor görüldüğünü anlatıyor. Toprak; Cenab-ı Allah’ın mucizevi bir fabrikasıdır. Toprağa atılan ölüler canlanıp dirilir. En değersiz hayvan ve kuş pislikleri tohumları aleyyül alâ çiçeklere yahut meyvalara dönüştürür. Bi baha değerdeki bu çiçekler bu meyvalar bir de üstelik insanlığa Hakk tarafından hediye edilmiştir. Yani bin altın değerindeki bu güzellikler karşılıksız satılmıştır.  Böyle olduğu halde toprak;  ayaklar altında hor hakir, sessiz, tevazu içinde imalatına devam etmektedir. Onunla aynı kaderi aynı ahlakı paylaşan Hoca Ahmet; daha sonra, kuşlar gibi kanat çırparak yüksek makamlara ulaşmıştır. Yüksek makamları hak etmek isteyenlere bu hikmetinde Hoca yol göstermektedir.

*

On beşimde dergâhına yanıp geldim. Günah ile her ne iş eyledim hata eyledim. Tövbe eyleyip Hakk’a boyun sunup geldim. Tövbe eyleyip günahlardan kaçtım dostlar.
AÇIKLAMALAR:
        İnsan; kendine ihsan edilen hayatın başında, görgüsüz, bilgisiz olduğu için, problemlerini halletmek isterken birçok hata yapar. Eğitimsizliği yüzünden, nefsini nasıl idare edeceğini bilemediğinden nefsine ve şeytana uyarak birçok günah işler. Bunun sonucunda problemleri halletmek şöyle dursun çok daha zor, içinden çıkılmaz kuyulara düşüp çırpınır. Ne zaman ki canı yanmış bunalmış bir halde Hakk’ın dergahına (Hakk’ın dergahı burada sembol olarak kullanılmıştır. Hakk’ın kapısı, Hakk yolu manasına da gelir) varır. Orada tövbe ederek, ne olursa olsun, Hakk’ın önerdiği doğru prensiplerden ayrılmama kararı ile O’na tevekkel olursa, zaman içinde her türlü yanlışlardan arınıp selamete çıkar ve günahlardan kaçmış olur.

*

Cebrail vahiy getirdi Hakk Resûl’e. Ayet geldi “Zikr edesin” diye parça ve bütüne. Hızır babam koydu beni işte bu yola. Ondan sonra derya olup taştım dostlar.
AÇIKLAMALAR:
        Sevgili peygamberimiz Hakk resulü Hz. Muhammed SAV. Hz.’lerine Cebrail vahiyle ayet getirdi. Ahzap suresi 41. ayette; “Beni sabah akşam zikr edin.” diye. Hoca Ahmet’in rehberi Hızır Baba; bu zikrin nasıl yapılacağını kendisine göstererek onu bu yola koydu. Hoca Ahmet derya olup taşmak istiyorsanız bu ayete göre davranın diye yol gösteriyor.

*

Şeriatın bostanında cevlan eyledim. Tarikatın gülzarında seyran eyledim. Hakikatten kanat tutup göklerde uçtum. Marifetin eşiğini aştım dostlar.
AÇIKLAMALAR:
        Hoca Ahmet; hukuk ilminden ibaret olan şeriat aleminde uzun çalışmalar yaptıktan sonra, tarikatın zikir ve tespih tarzlarındaki zamanlamalara önem vererek akait’in (İslam dininin kural ve ibadetleri) usul ve tarzına dikkat edip, tefekkürün kazandırdıklarını idrak ettikten sonra, tasavvufun hakikat kapısından kanat tutup uçtuğunu anlatıyor. Hakikat kapısı, “yapanında yaptıranında Hakk olduğunu idrak etmedir.” İşte o zaman marifetin eşiği aşılmış olur.  

*

“Elest” şarabını pir-i kâmil doyasıya verdi. İçiverdim miktarım kadar koyaverdi. Kul hoca Ahmet içim dışım yanıverdi. Taliplere inci-cevher saçtım dostlar.
AÇIKLAMALAR:
        Araf suresi 172. ayet’e göre Cenab-ı Allah ruhlara onların Rabbi olup olmadığını sordu. Ruhlar da kıyamete kadar buna şahitlik etmek üzere kabul ettiler. Bu sözden kıyamete kadar dönmemek üzere piri kamil Hoca’nın eğitiminin temelini atmıştır. Hamlıktan kurtulan Hoca içi dışı yanarak gerçek kemalata ulaşmış, öğrenmek isteyen talebelere inci, cevhere benzeyen şüphesiz onlardan daha kıymetli olan bilgileri insanlara öğretmiştir.

   
     
1
HOCA AHMED YESEVİ
DİVAN-I HİKMET
1

© 2005 Işık Sükan - Her Hakkı Saklıdır. İzin almadan çoğaltılamaz ve kopyalanamaz.
Bu site bir Bora Döken tasarımıdır.