Yazan: Işık SÜKAN

 

HİKMET 13

O kadir’im kudret ile nazar eyledi. Mutlu olup yer altına girdim ben işte. Garip kulun bu dünyadan göç eyledi. Mahrem olup yer altına girdim ben işte.
AÇIKLAMALAR:
        Hakk Teala Hz.’leri, nazar eyleyince Hoca Ahmet anlaşıldığına göre fena fillah makamına çıkarak mutlu oluyor. Hiç kimsenin anlamadığı ve layık olduğu, hak ettiği değeri kendisine veremediğini bu yüzden garip kaldığını ifade eden Hoca Ahmet bu dünyadan göç etmek adına yer altına girdiğini beyan ediyor.

*

Zikreden olup, şükreden olup Hakk’ı buldum. Dünya, ahiret haram eyleyip vurup teptim; tutkun olup, rezil olup candan geçtim; gamsız olup yer altına girdim ben işte.
AÇIKLAMALAR:
        Yukarılarda açıkladığımız gibi Hakk’ı zikretmek en büyük ve en makbul ibadettendir. (Ahzap Suresi 41. ayet) Allah’ın verdiği nimetlere her an şükür ve hamd etmek kulun en birinci vazifesidir. Devamlı surette zikir ve şükür eden kul, Hakk’ı bulur. Bu bir kulun erişebileceği en yüksek mertebedir. Dünyanın güzelliklerinden, bu güzelliklere malik olma hırs tamah duygularından sıyrılmakla insan, hayvandan daha aşağı durumlara düşmekten kurtulmuş olur ve yaradılış sebebine lâyık olur. (Rahman Suresi) Hoca, dünya nimetlerinden vazgeçip, bu konuda ısrarlı olduğundan cemaat içinde gariban ve rezil duruma düştüğünden, canından geçecek hale geldiğini ifade ediyor. Dünya problemlerini ve dertlerini kendinden uzaklaştırdığı için gamsız hale gelmiştir. Hoca sadece dünyadan değil ahiretten de vazgeçmiştir. Yunus’un dediği gibi “Cennet cennet dedikleri, birkaç köşkle birkaç huri. İsteyene ver sen onu. Bana seni gerek seni.” Bir inanca sahip olduğu için yani Rabbinle beraberliğin  her şeyden daha önemli olduğunu bilmenin ruh haliyle yer altına girdiğini ifade ediyor.

*

Kötülüğümden dağlar taşlar çekiştirdi beni. Açık dilde çekiştirip dedi armağanın hani? Âşık olsan, önce varıp Hakk’ı tanı. Mahrem olup yer altına girdim ben işte.

AÇIKLAMALAR:

        Hakk’la yakınlaşmaya nail olabilmek için yüce ruhlu bir insanın Hakk’ın mübarek katına uygun olmayan her şeyden vazgeçmesi gerekir. Yakınlaşmaya mani olan unsurlar Hoca tarafından kötülük olarak vasıflandırılmıştır. Dağların taşların Hoca’yı çekiştirmesi onun kötülüklerden kurtulabilmek için yaptığı arınma çalışmalarını sembolize ediyor. Hakk’a yakınlaşmak için kişinin aşkı tanıması ve Hakk’a armağan olarak takdim etmesi icap ediyor. Böylece Hakk’a mahrem olma şansı kazanılır. Mahremiyette gizlilik şarttır. Bütün bunlara erişen Hoca yer altına girmeye hak kazanmış oluyor.

*

Sizi, bizi Hakk yarattı ibadet için; ey acayip, içmek, yemek, rahat için; “kalu-bela” dedi ruhum sıkıntı için; edhem olup yer altına girdim ben işte.
AÇIKLAMALAR:
        Hoca Ahmet bütün insanlığın yaradılış sebebi olarak ibadeti göstermiştir. İnsanlar ve cinler Allah’ın azametini güzelliğini görüp O’na hayran olarak ibadet edip O’na tapmak için yaratılmışlardır. İnsan bedeninin sağlıklı olarak rahat etmesi için yemesi içmesi gerekmektedir. Bu olay ibadet için yaratılmış insanın maddi ihtiyaçlarını karşılar. İbadet ise manevi ihtiyaçlar içindir. Bu zıtlığı Hoca “Ey acayip” diye vurgulamaktadır. Kendisini İbrahim Edhem gibi ibadete vererek sonunda yer altına girdiğini ifade ediyor.

*

        Nefsim beni çok yürüttü Hakk’a bakmadan; gece gündüz gamsız yürüdüm yaşım akmadan. Hay-u heves, ben-benlik ateşe yakmadan; gamla dolu olup yer altına girdim ben işte.
AÇIKLAMALAR:
        Hoca Ahmet Hakk’a bakmadan, hayatından (yürüyüp gittiği) zamanlar geçirdiğini, o esnada gamsız (düşünme ve tefekkürden uzak) kendinden başka kişilerin dertlerine bigane, merhamet duygularını geliştirmemiş olarak hay ve hevesle vakit geçirip, nefsini arındırmadan (ben-benlik ateşe yakmadan) yaşadığı için gamla dolarak yer altına girdiğini ifade ediyor.

*

       

Kulu görsem, kulu olup hizmet eylesem. Toprak gibi yol üstünde yol olsam. Aşıkların yanıp uçuşan külü olsam. Hemdem olup yer altına girdim ben işte.
AÇIKLAMALAR:
        Cenab-ı Allah’a yakınlaşmaya ve O’nu tanımaya muvaffak olmuş evliyalara “KUL” denir. Hoca burada öyle bir zatı görüp ona hizmetçi ve köle gibi hizmet etmeyi diliyor. Toprak gibi yani son derece mütevazı, gösterişten uzak buna karşılık daima hizmeti düşünen insanlar için faydalı nimetler üreten bir kişi gibi, Tanrı’ya ulaşmaya çalışan disiplin yolunda şaşmaz bir kişi olsam derken aynı zamanda âşıkların yanıp uçuşan külü olsam diye yakarıp ve bu hayallerle hemdem olup yer altına girdiğini ifade ediyor.

*

Candan geçip sıkıntı çektim, kulum dedi; kanlar yutup “Allah” dedim, rahmet eyledi; cehennem içinde kalmasın deyip gamımı çekti. Mutlu olup yer altına girdim ben işte.
AÇIKLAMALAR:
        Hoca, canından usanacak kadar çok sıkıntı çekince, Hakk kendisine kulum demiş. kanlar yutuncaya kadar “Allah” diye tespih edince, Hakk kendisine acıyıp rahmet etmiş. Üzüntülerin verdiği yangın acısını, Cehennem içinde kalmasın (Behlül KS.’nin, Abbasi halifesi Harun El Reşit’e Cehennem zebanisinden naklettiği bilgiye göre; Cehennem’de ateş yoktur. Buraya gelenler kendi ateşlerini beraber getirirler.) yani Hoca Ahmet’in gönlünün içinde Cehennem ateşi kalmasın manasında, Hakk Hoca’nın gamını çekip alınca O’da mutlu olup yer altına girdiğini söylüyor.

*

Yaşım ulaştı atmış üçe, bir gün kalmadı vah ne yazık, Hakk’ı bulamayıp gönlüm kırık. Yer üstünde sultanım deyip oldum ulu. Şükreder olup yer altına girdim ben işte.
AÇIKLAMALAR:
        Hoca’nın yaşı atmış üçe ulaşınca vakit bitmiştir. Çünkü sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed AS. atmış üç yaşında irtihal eylemiştir. (vefat etmiştir) Hoca aynı yaşa geldiği halde Hakk’ı bulamadığı için gönlü kırık olmasına rağmen yer üstünde sultanım deyip ulular arasına karışınca şükreder olup, peygamber efendimizin sünnetinden bu güne kadar ayrılmadığı için bu kararını devam ettirmek adına yer altına girdiğini ifade ediyor.

*

Şeyhim diyerek iddia eyleyip yolda kaldım; fes ve sarığı değersiz pula satıp geldim; nefs ve heva azdı, yorulup kaldım. Huzursuz olup yer altına girdim ben işte.
AÇIKLAMALAR:
        Fatiha’yı Şerife’nin ilk ayetini hatırlayalım. (Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabbil âlemin. = Görüp gözeten çok merhametli Allah’ın adıyla. Âlemlere öğreten Allah’a O’na mahsus bir teşekkürle (HAMD) teşekkür ederiz.) İslam’ın temel taşı olan bu ayete göre; Alemlerin öğretmeni Hz. Allah’tır. O Allah ki ALİM’dir. Ve Esma-yı Hüsna’nın isim ve vasıflarına sahiptir. O öyle bir öğretmendir. O’ talebe yerine koyduğu varlıkların öğretmeni olup O’ndan daha bilgili, daha vasıflı bir öğretmen yoktur. O’ndan sonra en büyük öğretmen Hz. Muhammed SAV.’dir. Diğer öğretmenler onların mirasçısıdır. Ne kadar allameyi cihan olsalar, çok önemli saygılar ihraz etseler bile asla Hakk’ın ve peygamberimizin üstünde bir kariyer elde edemezler.
        Öğretmenlerden sonra en kutsal olan kişiler talebelerdir. Talebelerin bazısı öğretmen olmak için çalışır. Hoca Ahmet de şeyh olmuş (tarikat öğretmeni). Fakat gördüğü saygı, onun nefsini azdırmış. Heva hevese takılmış. Görkemli, gösterişli fes ve sarığı kendini beğenmişliğini arttırmış. Bu yola girince, hem sıkılmış hem de yorulmuş. Hoca bunu söylerken o kadar zarif, o kadar ince, o kadar düşünceli ki, bu duruma düşen şeyhleri, yani öğretmenleri, incitmemek için ve onlara bu yoldaki korkunç tehlikeleri haber vermek adına sanki nefsi azan, heva ve hevese takılan kendisiymiş gibi hikmetini söylüyor.  Bundan çıkaracağımız en önemli ibret ve hikmet, öğretmenlik kariyerine sahip olan kimselerin, asla Hakk’ın ve sevgili peygamberimizin talebeliğinden vazgeçmemeleri ve talebeliğin icabını devam ettirmeleri gerektiğidir. Öğretmenliğin, sadece bir talebenin kazanacağı yüksek nottan ibaret olduğunu farz ederek, talebelik tevazuğunu unutmamalarıdır.

*

Başım toprak özüm toprak cismim toprak. “Hakk vuslatına ererim” diye, ruhum hevesli. Tutuştum yandım, olamadım aslâ tertemiz. Şebnem olup yer altına girdim ben işte.

AÇIKLAMALAR:
        Hoca Ahmet bu hikmetinde topraktan yaratıldığını ima ediyor. Gerçekten Âdem Sefiyullah topraktan yaratılmıştır. Toprak aynı zamanda mecazi manada tevazu, yaratıcılık ve mahfiyet ifade eder. Gezegenimizde bulunan elementlerin tamamına yakını toprakta bulunmaktadır. İnsanoğlunun özü topraktan yaratılmış olsa da hayatta kalabilmek için gıdasını; bitki ve hayvanların ürettiği amino asitlerden alır. Bitkiler gibi fotosentez yapamadığı için havadaki azottan bitkiler vasıtasıyla yararlanır. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi insanın beslenerek varlığını sürdürmesi montaj yapması sayesindedir. Bilgelere göre varlık; hava, su, ateş ve topraktan oluşmuştur. Böyle olunca her ne kadar insan topraktan yaratılmış ise de bünyesinde bir o kadar da hava ve su vardır. O kadar ki bedenin dörtte üçüne yakın kısmı sudur. Ve sağlıklı bir insanın normal ateşi hayatı boyunca otuz altı buçuk santigrat derecedir. Hoca Hakk vuslatına ermek için çok hevesli olduğunu söylüyor. Bunun için yanıp tutuşmaktadır. (insan hastalandığı zaman ateşi 42 santigrat derece artar.) Hakk’la vuslat hevesi demek ki Hoca’yı hastalandırmış. Bu yüzden asla tertemiz olamamış. Toprağa girdiği zaman vücudundaki suyla toprağı şebnem gibi nemlendirdiğini ifade ediyor.  

*

Piri mugân nazar eyledi şarap içtim; Şıbli gibi sema vurup candan geçtim; sarhoş olup el ve halktan çekinip kaçtım. Zemzem olup yer altına girdim ben işte.
AÇIKLAMALAR:
        Hz. Muhammed’in tasavvufta bir adı da Piri Mugân’dır.Esselatü vesselam efendimiz, Hoca’ya nazar eder etmez, Hoca şarap içmiş (şarap içmek mecazi olarak aşık olma manasına gelir.) Şıbli Hz.’leri gibi semaya başlamış. (Hz. Mevlana sema için “Sema esnasında, benim Tanrı ile aramızda öyle bir hal vardır ki aramıza ne bir kimse ne bir melek giremez.” diyerek candan nasıl geçtiğini ifade ediyor.)  Böylesine sarhoş olup vuslata eren bir kimse doğal olarak el âlemden ve halktan çekinip inzivayı özler. Hoca, öyle bir aşık olmuş ki kendini zemzemle (zemzem, adını Hz. Hacer’den alan, Hz. İsmail’in toprağa tekme atmasıyla fışkıran kutsal sudur. Bu suyu aç içse doyar. Susuzları suvarır. Hastaların vücuduna şifadır. Dertlilere ise devadır. Böyle özellikleri olan Mekke’deki kutsal su) eşleştiriyor.    

*

Kul hâce Ahmed, öğüt verici olsan, kendine ol; aşık olsan candan geçip bir yol öl. Cahillere desen, sözünü kılmaz kabul. Muhkem olup yer altına girdim ben işte.
AÇIKLAMALAR:
        Hoca Ahmet Yesevi burada hâcegândan olduğunu ve Allah’ın kulluk mertebesine erdiğini ifade ediyor. (Ancak ermiş kişilere kul denmektedir.) Eğer kulluk mertebesine eriştiğine göre âleme öğüt versen verdiğin öğütü aslında kendi özüne söyle. Âşık olduysan canını feda edip bu yolda öl. Çünkü cahillere öğüt vermeye kalksan veya aşkını ifade etmeye çalışsan onlar senin sözünü dinlemezler. Dinler gibi yapsalar da kabul etmezler. O yüzden kendimi ve düşüncelerimi sıkı sıkıya sağlamlaştırıp, muhkem olup yer altına girdim. Diye Hoca durumunu ifade ediyor.

   
     
1
HOCA AHMED YESEVİ
DİVAN-I HİKMET
1

© 2005 Işık Sükan - Her Hakkı Saklıdır. İzin almadan çoğaltılamaz ve kopyalanamaz.
Bu site bir Bora Döken tasarımıdır.