YENİ!

                                                        Yazan: Işık SÜKAN

  Allah’ın en sevdiği ibadet tefekkürdür. Tefekkür iman ve aşkın el birliğiyle düşünceden yeni hakikatlere ulaşma faaliyetidir. Daha yeni ilim kanunlarına ulaşmak için bilginlerin ortaya koydukları varsayım ve hipotezlere felsefe denir. Bilindiği gibi zaten ilimler felsefeden doğmuşlardır. Ancak hidayete ermiş aşk ehlinin ilimle güçlendirdikleri zihni faaliyetlerin ortaya koyduğu çok değerli, ilim ve felsefeden de daha üstün olan ürünlere HİKMET adı verilmiştir. İslam da hikmete ve hikmet ehline sevgi ve saygı çok büyüktür. Çünkü hikmetler, yaradılışı, doğayı, göze görünen ve görünmeyen güçleri kucakladığı gibi, zamanın bile engelleyemeyeceği hedefleri aşar.
         İslam da, hikmet sahibi büyük düşünürlerimizin hemen başında, Hoca Ahmed Yesevi Hz. gelir. Efsaneye göre, Resulullah’ın en genç sahabesi Aslan namındaki zattan efendimizin emanetini ve dersini alarak, tabiin hazeratının en önemli zat’ı olmuştur.
         Yukarıdaki açıklamamızdan sonra Divan-ı Hikmet’in deyişlerini herkesin anlayacağını sandığımız bir Türkçe ile nesir olarak okuyucuların dikkatine arz ediyoruz. Bu arada Türkiye Diyanet Vakfı tarafından, 2009 yılında Dr. Hayati Bice ve eşi tezhip ustası Müzehher Bice tarafından hazırlanıp yayınlanmış olan (Hoca Ahmed Yesevi DİVAN-I HİKMET) adlı mükemmel ilmi çalışmayı da meraklı okuyuculara tavsiye ederiz.
        

 Hikmetleri nesir haline getirip açıklamalarını yapan: Işık Sükan

 

HOCA AHMED YESEVİ- DİVAN-I HİKMET

  1. HİKMET

        
         Besmele ile işe başla. Riyazatı (namaz, zikir, Kuran okuma, kurban kesme, hacca gitme, zekât verme işleri) sıkı tut. Nice kanlar yutup sabrettikten sonra hikmet sözlerine açılırsın.

         AÇIKLAMALAR: (Bu hikmette çok derin manalar vardır. Okuyucu her zaman söylenen bu sözlerin derinliğini tefekkür etmeden satırlar üzerinden gözlerini kaydırıp geçebilir. O yüzden bazı açıklamalar yaparak bilgilerimizi tazelemeyi uygun gördüm.
         ZİKİR: Kuran’ı Kerim’de “Beni sabah akşam zikredin.” ayeti vardır. Ve bu ayet çok önemli farzlardan biridir. Abdülkadir Geylani’ye göre, zikir ağızla değil zihinle yapılırsa daha büyük kıymet taşır. (İlahi Armağan, çeviren Abdülkadir Akçiçek). Zihinle yapılan zikir; kelimelerle örülmüş fikirlerin bir nehir gibi enerji yoğunluğu içinde kendiliğinden düzensizce akıp gitmesini bir vetireye bağlayarak, çok hızlı ceryan eden büyük yolculuğun ilk denemelerini yapmamıza sebep olur. Bu eylemin sabah akşam tekrarlanması halinde kişi; maruz kaldığı her türlü baskı yüzünden strese uğrayan sinir sistemini sağaltır. Ruh beden ahengini en mükemmel şekilde temin etmiş olur.
         NAMAZ: Bu bedenle yapılan çok önemli bir ibadettir. Peygamberimiz S.A.V.’in miraca vardığı sırada, bunun şerefine Allah’ın ümmeti Muhammed’e hediyesi olarak tavsif edilmiştir. Beş vakit tekrarlanan, bedenle yapılan ibadet hareketlerinden oluşan namazda fevkalade önemli sırlar vardır. Namazın her rüknü üçgen hareketleri oluşturarak tekrar edilir ki, bu hareketlerin uzay geometriye göre bir kristal oluşturduğunu anlarız. Kristallerin çok özel ve güçlü manyetik alanları vardır. Beş vakit toplu halde kılınan namaz bu güçlerin paralel bağlanmasıyla olağan üstü iş gören bir seviyeye çıkar. Namaz kılan kişilerin beyin lobları tek bir dalga boyuna angaje olduğu anda beyin kuvvetli bir mıknatıs gibi davranarak diğer beyinlerle otomatik bağlantıya geçer. Ve istenen sonucun gerçekleşmesini temin eder.
         KURBAN KESME: Bu tarihten çok eski zamanlarda bile sonuçları kestirilen bir ritüeldir. Kurban kesme sonucunda açığa çıkan enerji, bu kesimle istenen sonuçların gerçekleşmesini temin eder. Kurban sadaka değildir. Sadaka amacıyla da kesilmez. Ama Kurban’ın eti daha sonra dağıtılırsa sadaka olarak da bir mana ifade eder. Kurban kesimi ile açığa çıkan enerjinin hastaları iyi ettiği bilinir.
         HAC: Eskiden Kudüs, hac mahalli idi. Resulullah, Medine’de ikamet ettiği sırada, dünyanın ekseninde ki açıda sapma meydana gelmesiyle, Mekke hac mahalli olmuş, böylece ahir zaman başlamıştır. Mekke’nin bu açıdan gelen kutsal ışıklarla aydınlanması, hacıları sağalttığı, ruh ve beden dengelerini en uygun ahenge ayarlaması ile mekân, insanların günah kirlerinden arındırıldığı yer haline gelmiştir.
         KURAN TİLAVETİ: Kuran’ı Kerim, verdiği mesajlarla evrensel bir kitaptır. Ancak kendisinde çok değişik ilmi sırlarla beraber okunurken okuyucunun doğru makamlarla doğru seste tilaveti onu ayrıca mucize bir kitap yapar. (Gökten ordular indirecek değiliz, size bir ses yeter. Yasin-i Şerif) Cenabı Hak, sesin mucizelerini Kuran’a da yerleştirmiştir. Bu anlamda Kuran’ı Kerim’de ciddi olarak elektroniğin sırları kullanılmıştır. Okuyucu, Kuran okumayı ibadet olarak güncelleştirirse bu sayede kâinatın derin sırlarına muttali (haberdar) olarak rabbine yakınlaşır.
         ZEKAT: Müminlerin kazançlarının mühim bir kısmını ümmeti Muhammed’in bayındırlığında kullanmak üzere devlete verdikleri bağıştır. Modern devlet, ekonomisine göre bu hususu iktisadi kanunlara göre tayin edilmiş vergi sistemine dönüştürmüştür.
         BESMELE’NİN MAHİYETİ: Besmele’de Allah’ın üç ismi kullanılmıştır.
         1. Rahman: Allah, yaratıklarını, her bakımdan en küçük detayına kadar sigortalayarak güvenlik altına almıştır.
         2. Rahim: Allah, Memaliki Rabbaniye’deki cümle mevcudatı şefkat, sevgi ve aşkıyla kucaklamıştır.
         3. Allah: Yaratıcının en azametli ismidir ki cümle esmayı Hüsna bile onu tarif etmekte acze düşer.
         HER İŞE BESMELE İLE BAŞLAMANIN SIRRI:
         Mümin, en basit eylemden, en önemli işe kadar önce Besmele çekecektir. Çünkü bununla Allah, mümine “Bu yaptığın işte tedbirini aldın mı? Özenle bu konuda gerek dikkati gösterdin mi? Yaptığın bu işte şefkat ve rahmete aykırı bir durum var mı? Şu anda ve ilerde yaptığın bu iş doğaya, canlılara, insanlara ve onların gidişatına zarar verebilir mi? Gereken araştırmayı yaptın mı?”nın ikazıdır. Burada Allah, mümine lisanı hal ile; “Eğer bu ikazımı nazarı itibare aldığın halde yine de gözden kaçan bir yanlışlık yaptıysan, insansın, eksiklisin, bunu göz önüne alarak Allah’lığımla seni affediyor ve hatanı, yed-i kudretimle düzeltiyorum.” der. Ve Besmele çekmiş kul, hatadan münezzeh olarak cezalandırılmaz. )
        

*

Gönlü kırıklara merhem ol. Yolda kalan mazlumlara yoldaş ol. Dergâhına (riyazat ve tasavvuf dersleri verilen okul) yakın ol. Benlik güden kişilerden uzaklaş.

         AÇIKLAMALAR:
         1- Gönlü kırıklar, Allah’a yakındırlar. Onların ihtiyaçlarına cevap vermek, onlara yardım etmek insanın Allah’a yakınlaşmasına sebep olduğu gibi, bu yardımcılar Allah indinde sevimli kul olmak şansına kavuşur.
         2- Yolda kalan mazlumlar, acze düştüğü için menzile varamayan, bu yüzden çaresiz kalan kişilerdir. Onlara yoldaş olarak ihtiyaçlarını gidermek, onları maddi manevi destekleyerek menzillerine ulaşmasını temin etmek, Allah’ın en önem verdiği faziletlerden biridir. Bu o kulun Allah tarafından sevilmesine sebep olur.
         3-Dergâha yakın olma, maddi ve manevi ilimlerden ve onları elde etmek için yapılacak çalışmalardan ve bu ilimleri öğreten âlimlerden uzak kalmamak demektir ki insan böylece ARINMA ve KEMALATA varma şansını elde eder.
         4- Benlik güden, ne oldum delisi dünya ehlinden uzak durmalıdır. Çünkü, “Üzüm üzüme bakarak kararır.” diye bir atasözü vardır.  “Divanelerin yoldaşı divanedir.” “Ahbabını söyle senin ne karakterde olduğunu söyleyelim.” diyen atasözleri vardır. Dünya ehli ile haşır neşir olanın nefsi, nefsi emmaredir (hayvani nefis). Bu gibi kişilerin insan olma gayretleri yoktur. Onun için, tekâmül şansları da yoktur.)

*

Peygamberimiz fakir ve yetimleri koruyup hatırlarını sordu. Evlat acısına sabretti. O yüzden (evladı Kâsım’ı toprağa verdiği) gece miraca çıkıp Hak Cemalini gördü. (Esra suresi)

*

Ümmet isen, gariplere arka ol. Ayet ve hadisleri duymazdan gelme. Rızıktan, nasipten yana her ne verseler tok gözlü ol. Böylece şevkin artar.

AÇIKLAMALAR:
         Garip, kıymeti takdir edilmeyerek, bir kenara itilen, diskalifiye edilen demektir. Değerli ve akil bir insanın danışmanlığına başvurulmazsa o gariptir. Değerli bir ustanın yaptığı sanat eserleri hakir görülürse o usta gariptir. İçinde namaz kılınmayan çok güzel bir cami varsa gariptir. Kuran’ı Kerim okunmuyorsa gariptir. Canlı cansız garip bırakılanlar Allah’a şikâyetçidirler. Bir zaman gelir Allah bu şikâyete icabet ederse ki eder, garipleri garip bırakanlar Rabbin intikamına maruz kalırlar.
         Ayetler Cenab’ı Hakk’ın ümmete onları korumak, mutlandırmak için indirdiği bilgi lütuflarıdır. Hadisler ise peygamber efendimiz SAV. Hz.’lerinin, ayetleri açıklamak veya kendi hayatının mükemmel tecrübelerini ümmetle paylaşmak üzere yaptığı konuşmalardır. Bunları dinlememek, duymazdan veya görmezden gelmek, bir insanın kendi kendine yapabileceği en büyük kötülüktür.
         Rızık ve Nasibe gelince:
         Rızık, Allah’tandır. Yedi kat yerin altındaki, yerin üstündeki, gökyüzündeki ve yer gök arasında yaşayan ve denizlerde deryalarda göllerde ırmaklarda dolaşan küçüklü büyüklü ne kadar yaratık varsa, onların rızkını bizzat Allah takdir edip verir. Takdir ettiği miktardaki rızıkların dağıtımına sevdiği bazı aracı şahısları görevlendirerek tamamlar. Bu şahıslara veli nimet denir. Üç çocuklu bir ailenin rızkını baba sağlıyorsa o, ailenin velinimetidir. Aile rızkın Allah’tan geldiğini bilir,  fakat Allah’ın vesile olarak babalarını seçmesi sebebiyle kendisine Allah için saygı ve sevgilerini esirgemez. Aç gözlülük yapmak ve daha çok nasip isterim diye babayı zorlamak aptalların işidir. Çünkü babanın elinden bir şey gelmez. O sadece aracıdır. Eğer tok gözlü olursan Cenabı Hakk indinde sevilen takdir edilen kişi olarak şevkiniz artar.

*

Peygamberimiz Medine’ye gelince “garip” oldu. Gariplikte sıkıntı çekenler, cefa çekenler Hakk’a yakın olurlar. “Garip” olanlar halden hale menzillerden geçerler.

AÇIKLAMALAR:
         Garip ne demektir? Yukarıda açıklamıştık. Kendi yurdundan, sevdiklerinden, tanışlarından ayrı düşerek muhaceret sebebiyle garip olanlar,  her konuda cefa ve sıkıntı çekerler. O yüzden Cenabı Hakk’ın merhametini celbederler. Allah sevgili kullarının itilip kakılmasını, hor görülmesini istemez. Bu durumda olan kullarını bağrına basarak, her an onlarla meşgul olur. Ve onlar bu halden kurtuluncaya kadar kendilerini menzilden menzile halden hale sokarak, bilgilendirmek suretiyle güçlendirir.

*

Akıllı isen gariplerin gönlünü avla. Mustafa gibi ili gezip yetim ara. Dünyaya tapan soysuzlardan yüzünü çevir.

AÇIKLAMALAR:
         Büyük âlimlerin ifade ettiği gibi Cenab’ı Hakk yaradılışta,
-A- Dünya
-B- Ahiret (Cennet + Cehennem)
-C- Rabbin zatı
         Olmak üzere üç dilek kapısı yaratmıştır. Dünya, madde âlemidir. Birçok güzellikler, manzaralar, istifade edilecek eğlenceli gelgeç zevklerle süslenmiştir. Ancak, insan doğumundan ölümüne kadar geçen bir süre içinde dünyada kalabilir. Bu süreye ömür adı verilmektedir. Eğer bir insan bütün ömrünü, maddi âlemin aldatmacı zevklerine adar, manevi âleme ilgi duymazsa, sadece kendi nefsine ve kendi egosuna hizmet etmiş olur ki bu tip insanlar için, Rahman süresinde “Biz sizi yücelerden yüce yaratmıştık. Hâlbuki siz hayvandan daha aşağı seviyeye indiniz.” Ayetiyle kınama vardır. Müminler, daha ziyade cennete talip olurlar. Fakat bazı seçkin kullar; bizzat Cenab’ı Hakk’ın zatına taliptirler. Yunus Emre, “Cennet cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri isteyene ver sen onu, bana seni gerek seni!” şeklinde ünlü ilahisinde arzusunu ifade etmiştir. Bir de Cenab’ı Hakk’ın (20-41) “Seni zatın için seçtim.” Yani, benden başkası seni meşgul edemez. Şehvet duyguları geçici zevkler seni benden alamaz.  Cennet seni doyuramaz; Ateş seni korkutamaz. Mülkün sende kıymeti yoktur; yokluk seni düşündüremez. Hiçbir bağ seni benden çekemez. Benden başkası seni meşgul edemez. Herhangi bir şekil seni eğlendiremez ve bana perde olamaz.” Diye yakın gördüğü kuluyla olan ilişkisini ifadelendirmiştir.

*

Aşk kapısını Mevla’m açarsa (her şeye) değer. Bu “hazır ol” emriyle kulun boynunu eğer. Aşk, yüreğe ok saplar, insanın bağrını deşer.

AÇIKLAMALAR:
         Aşk kapısını Mevla açarsa ve ona hayır dilerse bilgi verir; bu bilgiden sonra amel ve ihlâs nasip eder; iyilik verir, kendine yaklaştırır, irfan nasip eder, kalb bilgilerini öğretir, sırları çözdürür.  Bunu onu yalnız o kula yapar. Bu halde başkasının iştiraki yoktur. Artık o kul sevilmiştir. Musa peygamber gibi Hakk varlığın malı olur.  Bu kul bilgileri arttıkça, Mevla’ya karşı aşka düşer. Aşk çok güçlü bir enerjidir. Yakınlık talebini en yüksek seviyede tetikler ve kul aşkın tesiriyle yaradılışının doğasını yakınlık talebiyle sonuna kadar zorlar. Bedenen şiddetli acılara katlansa bile.

*

Sahte âlimler Kuran okusa da amel etmezler. Gönülleri katı, dilleri acı, özleri zalimdir. Hakk’dan korkanlar ise ateşe düşmeden pişerler.

AÇIKLAMALAR:
         Bir insanın hafızasında bilgi biriktirmesi ile, kişi alim olmaz. Bunun için o kişinin beynindeki hidayet merkezinin faaliyete geçerek, hafızasına aldığı bilgilerle ihticac etmesi lazımdır. Böylece öğrenmenin ondan sonraki fazı olan idrak etme yeteneğine ulaşılır ki, idrak olunanlarla amel edilebilsin. İdraksiz alimlerin durumu kitap yüklü eşeklere benzer. Sonları cehennem ateşidir. Ancak hidayet ehlinin Hakk’tan korktuğu ve dini bilgilerin idrakiyle amel ettikleri ve böylece hayatlarını olgunlaştırdıklarını anlıyoruz.

*

Sevgi kadehini içmeden, çoluk çocuk, ev bark-tan geçmeden; suç ve isyan düğümünü dünyada çözmeden can verirsen şeytan gâlip gelir.

AÇIKLAMALAR:
         İlme ve yakine aşk derecesinde talip olanlar, dünyaya bağlı bütün alışkanlıklarından vazgeçtikleri gibi, Mevla’ya öylesine teslim olurlar ki, O’na isyan etmek akıllarına bile gelmez. Bu seviyeyi bulmayıp, dünyanın hayı huyuyla kendilerini kaybedenlerin ömürlerinin sonunda şeytana mağlup  olacakları açıktır.

*

Mürşidi kâmil hizmetinde yürü git, hizmet et. Gözünü yummadan hazır ol. O zaman şeytanı kovalarsın. Kanat çırpıp uçarsın.

AÇIKLAMALAR:
         Olgunlaşmış, Hakk yolunu bilgi ve yakini ile aydınlatan zatların (mürşidi kamil) hizmetinde bulunmak kişiye bu zattan örnek alması sayesinde çok muazzam manevi kazançlar sağladığı gibi, hizmetten kazandığı sevaplarla Allah indinde makbul bir kimse olmasını temin eder.  Mürşidi kamilin çizdiği doğru yolu takip etmesi sonucunda, artık şeytan ona yaklaşamaz kaçar ve kişi o kadar hafifleyip mutlulukla dolar ki, kuş gibi uçacağını düşünür.  

*

Garip fakir yetimleri sevindir.      Aziz canını parçala kurban et. Yiyecek bulursan canınla birlikte misafire ver. Hakk’ın sözünü işit.

AÇIKLAMALAR:
         Cenab’ı Allah, yarattıklarını o kadar sevmiştir ki, mümkün olsaydı onlar için ölürdü. Ama, Allah ölümsüzdür ölemez. O halde sen O’nun en çok sevdiği, üstüne titrediği fakirleri sevindirmek için kendi aziz canını parçala kurban et ki, söz gelimi Cenab’ı Allah’ın gözünün bebeği olasın yakini bulasın.

*

Garip fakir yetimleri (n hatırını) her kim sorarsa, Allah ondan razı olur. Hak, Mustafa öğüdü budur. Ey bi haber! Esrarın özü budur.

AÇIKLAMALAR:
         Hakk’ı tanımanın sırları vardır. Bu sırların müşterek özü Hakk’ın rızasını kazanmaktır. Garip, yetim ve fakirlerin gönülleri incinmiştir, kırılmıştır. Onların hatırını sormak, gönüllerini almaya çalışmak, Hakk’ın rızasına vesile olan davranışların başında gelir. Resulullah SAV’nin en kutlu öğütlerinin başında bu gelmektedir.

*

Yedi yaşındayken ashaptan Aslan Baba’ya selâm verdim. Hak Muhammed Mustafa emanetini bana armağan etti. Bin bir zikri tamam ettim. Nefsim öldü. Lâ mekâna yükseldim.

AÇIKLAMALAR:

         Efsane ve menkıbelere göre Hoca Ahmet Yesevi’nin Aslan Babası, sevgili peygamberimiz SAV.’nin yaşı en küçük sahabelerinden biridir. Bir gün hep birlikte sahabelerle yemek yiyen peygamberin bir münasebetle ağzından ufak bir lokma fırlayarak yere düşünce, Aslan Baba bunu ağzına atar. O zaman Resulullah kendisine “İlerde Ahmet Yesevi adında çok kıymetli bir müridin olacak. Bu parçayı o vakte kadar kudret gücüyle sakla ve zamanı gelince O’na devret.” demiş. Yukarıdaki hikmette, Ahmet Yesevi bu olayı ima ediyor.

*

Sünnet imiş; Kâfir’de olsa zarar verme. Katı gönüllü inciticiden Allah şikâyetçidir. Bilgelerin sözüne göre Allah şahit, böyle kişiler “Siccin” cehennemine gider.

AÇIKLAMALAR:
         Asya kıtasının kısmı azamını Müslüman yapan bir İslami prensipten bahseden bu hikmette, çok önemli bir doğa gerçeği saklıdır. Bunu Hud suresinin hidayetle ilgili ayetinden anlıyoruz. Bu surede Hz. Allah, Resulullah SAV’ye hitap ederek “Biz seni, kendilerine hidayet verdiğimiz kimselere öğretmen için görevlendirdik. Kendilerine hidayet vermediğimiz kimselere öğretemezsin.” demiştir. Bunun üzerine sevgili peygamberimiz SAV. “İşte benim saçımı bu ayet ağartmıştır.” hadisini söylemiştir. Yirmi birinci yüzyılın en büyük keşiflerinden biri de, beyinde bir hidayet merkezi olduğunun anlaşılmasıdır. Bu merkezin ne zaman, hangi yaşta harekete geçip çalışacağını şu anda sadece Allah bilmektedir.
         Kâfir diye bir kimseye sataşmak, katı gönülle onu incitmek belki yakın gelecekte hidayetle şereflenecek bir varlığı yok etmekle bir olabilir. O yüzden sünnet, kâfirlere ileride mümin olma şansını yok etmemek için yumuşak davranmayı öngörmüştür.

*

Nefsim beni yoldan çıkarıp hakir etti. Çırpındırıp halka ağlamaklı etti. Zikir söylemeyip şeytan ile dost etti.  Hazır olunca nefsin başını deldim.

AÇIKLAMALAR:
         Nefis kişi ölünceye kadar kontrol altında tutulmalıdır. Tıpkı tarlada çıkan ayrık otlarının ekinler olgunlaşıncaya kadar ayıklanmasının icap etmesi gibi. Dün tarladaki otları temizlemişdim deyip, ertesi gün tarlayı kontrol etmezseniz, ayrık otları derhal ağaç gibi büyüyüp emek verdiğiniz ürünleri boğmaya çalışır. Nefsin şeytanla ortaklığı vardır. Birkaç gün onu muhasebeden yoksun bırakırsanız, hayret edilecek sapkınlıklar yapabilir. Kibirlenmek, şehvete dalmak, haset, kıskançlık, yalan gibi marifetleri hemen gündeme getiriverir. Zikri ve muhasebeyi kesmek onun şeytanla olan dostluğunu yeniler. Bu hikmet bu tehlikeyi haber veriyor ve bu durumdan kurtulmanın kurallarını hatırlatıyor.

*

Kul Hoca Ahmed, ömrünün gaflet içinde geçtiğini söylüyor. Gözlerinden dizlerinden kuvvet gidince amel kılmadan kervan olup göçtüğünü, pişmanlığını söylüyor.

AÇIKLAMALAR:
         Gaflet, ömrün düşmanıdır. Ömür zamanla ilintilidir. Zaman son derece önemli bir faktördür. Cenab’ı Hakk, zamana yemin etmiştir. (Asır Suresi) Buna göre; Sabrı tavsiye edenlerle, Hakk’ı tavsiye edenler hariç insanoğlunun ziyanda olduğu bununla belirtilmiştir. Bu ziyanın adı gaflettir. Vücut sağ iken sağlıklı iken kişi dünya gailesi ile meşgul olur. Zamanın akıp geçtiğinin farkına varmaz. Vaktaki yaşlılık başa gelir gözler görmez olur, izlerden kuvvet gider. Artık Allah’a layık işleri yapmak için, amel için geç kalındığında ömrün sonuna gelindiğinde vaktin bitmesine az kala pişmanlık başlar. Fakat yapılacak bir şey yoktur. O yüzden Ahmet Yesevi, bu hikmeti ile kaçınılmaz başa gelmeden zamanın önemini vurguluyor.

   
     
1
HOCA AHMED YESEVİ
DİVAN-I HİKMET
1

© 2005 Işık Sükan - Her Hakkı Saklıdır. İzin almadan çoğaltılamaz ve kopyalanamaz.
Bu site bir Bora Döken tasarımıdır.