-Yazan Işık Sükan-

Düşünür Gözüyle 21. Yüzyılın İktisadi Ve Sosyal Görünüşünün Siyasete Ve Evrensel Ruhaniyete Global(!) Tesiri Hakkındaki Görüşlerimiz

Bilindiği gibi 19. yüzyıl; (bilhassa 2. yarısından sonra) sanayinin ciddi hamleler yapması sonunda, ortaya çıkan enerji problemine çözüm aramakla geçmiştir. Bu bağlamda İngilizler ve yandaşları; ideolojik planda, milliyetçiliği(!) icat etmişlerdir. Çıkarlarının icabına göre, bu ideolojiyi, ilgili uluslara veya cemaatlere empoze edip, bir nifak unsuru olarak, başarı ile kullanmışlardır.

Sanayinin enerji malzemesi kömür iken, kaymak tabakada bulunan rant sahipleri; beş yaşındaki çocukları bile, en kötü şartlarda işlettikleri, her türlü şekilde korumasız, tedbirden yoksun, madenlere indirip, acımasızca bu enerjiyi bedavaya getirmişlerdir. Afrika’dan kaçırdıkları insanların sırtından, ahlâktan yoksun yaşantılarının azametli masraflarını ucuza getirirken, köleliği mübah sayabilen dinlerinin, içi boşalmış ritüellerini, debdebelerinin altına saklayarak, masum insanların, yalnız kanlarını değil, ruhlarını da sömürüyorlardı. Ama artan hırslarının tatminine, kömür madenleri yetmeyince, gözlerini petrole diktiler. Ancak bunların elinde petrol yoktu. Petrol kaynakları Asya ülkelerinde idi. O yüzden; buraların uyum içinde yaşayan farklı ulus ve cemaatlere asrın en büyük ideolojisi olarak Milliyetçiliği(!) böyle empoze ettiler (Milliyet; Aynı Allah’a, aynı peygambere ve aynı kitaba inanan insan topluluklarına verilen isimdir.) Bu kavram, ırkçılık anlamında yozlaştırılıp, Türk, Arap, Kürt, Arnavut şeklinde anlaşılmak üzere, nifak unsuru olarak, zihinleri karıştıracak şekle büründürülmüştür.O zaman ki büyük devletler, Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu idi. Bunların arasında, zaten mevcut olan siyasi gerilimler, sözüm ona milliyetçilik(!) iddiasıyla beraber, tehlikeli ve uzun süren çekişmeleri, savaşları başlatınca, artık amaçlarına ulaşan İngilizler, Rus petrollerine yol buldular. Ve kısa zaman sonra da İran, Irak petrollerini, devlet yönetimlerindeki politikacılara çok küçük paylar vererek sahiplendiler. Casus Lawrance’in, bilinen çalışmaları sonucunda, İngilizler işlerine gelecek şekilde Saudiya’da, Osmanlı’ya ihanet eden Araplar adına uyduruk bir krallık(!) kurdu. Böylece, ilk ayak tamamlandı. Daha sonra ki ayakta; Suudi’lerin petrolleri İngilizler’e ve Amerikalılara peşkeş çekilmiş oldu. Dünya rantiyelerinin, soysuzlaştırdığı bu ideoloji, mucitlerinin ceplerini doldurup taşırması adına; 20. yüzyılın 1. ve ikinci yarısı içinde (sadece kırk beş yıl) iki büyük cihan savaşına sebep olmuş, milyonlarca insan hayatını kaybetmiş ve dünyanın siyasi manzarası ve haritaları değişmiştir. Bilhassa ikinci cihan savaşında insanlık; hayâl bile edilemeyecek kadar korkunç, vahşi, iğrenç seviyelere inerek, cehennemin imajlarını bile geride bırakarak boyut kaybetmiştir. Gaz odalarında; kadın, çocuk demeden kitleler katledilerek, tarihin en büyük genosit suçları işlenmekle kalmamış, insan derisinden eldiven, çanta ve süs eşyaları imal edilmiş, insan yağından sabun yapılmıştır. Diktetoryanın hüküm sürdüğü, Almanya ve İtalya’da Vatikan’ın ilim sahibi(!) beyzade din adamları(!), canilere alkış tutmuş ve onları kınamak şöyle dursun, bu işlerden rant sağlamışlardır. (Amerika; Hollywood filmlerinde, bu gibi olayları bütün gerçeğiyle aynen, tekrar tekrar senaryolaştırıp, dünya insanlığına ayna tutmuştur.)

Ümmet kelimesinin türevi olan, milliyet kavramı, yozlaştırılıp ırk kökenlerinin ve kültürlerinin medeniyet ayrıcalığı manasına, fitnelere yol açarken; bölünmüş ve dünyanın her tarafına dağılmış, itilip kakılan, geçim için amelelik yapan Museviler, dünyaya yine çok mühim bazı şahsiyetleri yetiştirdiler. Sosyal adaletsizlik altında ezilmenin doruk noktasında yaşayan işçi kitlelerine hitap eden bu zatlar; Marks, Lenin ve Engels’dir. Onların ortaya koyduğu prensipler; düşünce ve eylem dünyasında, derhal ve şiddetle kabul görmüş, Lenin adındaki Rus yahudisi; kominizim sistemini bir devlet görüşü olarak, ihtilal sonucu, Rusya’ya daha sonra da bütün dünyaya kabul ettirmiştir.

Demek ki; yirminci yüzyılın ilk yarısında, dünya para baronları tarafından icat edilip kuvvetlendirilen bu iki ideoloji, ulusların alışılagelen siyasi manzaralarını olumsuz görüntülerle etkilemiştir. Bunun sonucunda, sanayi, doğal olarak, gelişirken, buna bağlı olarak, teknoloji de dev adımlarla ilerlemeye başlamıştır. O kadar ki, neredeyse, bir gün içersinde insanlığın bütün tarihi boyunca yaptığı icatların toplamı kadar, icat yapılır hale gelmiştir.

Madam Curi’nin torunlarından, Pier Curi, İstanbul Teknik Üniversitesinde, 1950’li yıllarında verdiği uyarı niteliğindeki konferansta, çok büyük bir tehlikeyi haber vermişti. Pier Curi’ye göre, dev adımlarla ilerleyen teknolojiyi ve ilimleri dengeleyecek, yorumlayacak filozofların sahnede görülmeyişi… Başta Bertrant Russell gibi filozofların, bir elin parmağından daha az olması, geleceğin insan beyinlerinin, tefekkür erozyonuna uğraması ihtimalini kuvvetlendiriyordu. Bu ise, dünya gezegeninde iç içe geçmiş, hiyerarşik güç dengelerinin ve boyutlarının bozulmasına sebep olabilirdi.

Tarih boyunca; maddi güçlerle, manevi güçler arasında koruna gelen dengelerden bahsediyoruz. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında insanlık, çok hazırlıksız bir şekilde, düşünme ve tefekkür etme kabiliyetini kazanmadan, paldır küldür, uzay çağına girmiştir. Bu heyecanla; başta Picasso, Jean-Paul Sartre, Albert Camus, Simone De Beauvoir ve daha nice sanat dünyasının devleri insanlığa 1960’lı yıllarda, hür irade adına yeni ve mutlu bir boyut açmaya çalışırken, değişik ulusların kaymak tabakaları, seviyesi düşen rantlarını eski hale getirmek için, yeni ideolojiler icat etmenin peşine düştüler. Sonuçta yirmi birinci yüzyılın ideolojisi ortaya kondu. Kavram kargaşalarıyla kafaları karışmış, tefekkürden uzak beyinlere bu ideoloji, büyük bir hünerle pompalanmaya çalışıldı, çalışılıyor.

Bu yeni global dünya ideolojisine göre: Artık milliyetçilik(!) ölmüştür. Bunun için yamyamlar gibi, Türküm, Arnavut’um, Kürdüm vs. diye kavga etmek cinayettir. Ama isterseniz kavga edin. O zaman, dünya için ne idiyü belirsiz terörist guruplarından biri sayılırsınız. Artık kominizim de ölmüştür. Çünkü onu icat edenler, şimdi dünya hakimiyeti peşinde, kendi kudretlerini destekleyecek, Global Dünya İdeolojisini icat ettiler. Globalleşen dünya(!) ideolojisi ile, eskiden beri, güç olduğu bilinen maddenin, en son tekâmülü olan PARA, artık İLAHLAŞMASINI tamamlamıştır.

Söylediğimiz gibi bu ideolojiye göre, artık ulusların adlarının, kimliklerinin, bayraklarının önemi kalmamıştır. Ancak, çok uluslu veya büyük bağımsız kudretli şirketlerin adı vardır. Bunların rekabeti; batması ve çıkması savaşların sebepleri olacak. Çocuklarımız çok ama çok azı müstesna, şanslı iseler, bu şirketlerin yönetimlerinde yer alabilir. Ama asla patron olmalarına izin verilmez. Görünüşte bile olsa, onlar sadece kukla olacaklardır. Çocuklarımız bu şirketlerde işçi, eleman olarak hayatlarını kazanacaktır. Onlar, teknokrat olarak yetiştirileceklerdir. Zaten bu konuda, yirminci yüzyılın son zamanlarından itibaren gereken düzenlemelerin yapıldığını görüyoruz. Öğrencilerimiz okula ayırdıkları zaman kadar, para vererek dershanelere gitmek mecburiyetinde bırakılmışlardır. İmtihanlarda, test sistemine göre, nasıl yanıt vereceklerini öğrenmek zorundadırlar. Söz gelimi, misal, sorunun yanıtı a,b,c ve d şıklarından hangisidir? Biçimindeki sınav sorusu “ya şundadır ya bunda oyununa” benzemektedir. Böylece beyinler artık tefekkür edemez bir şekilde hadım edilmektedir.

İslamiyet, başta peygamberlerin seyidi (başkanı) olan mübarek, Hz. Muhammed’ olmak üzere, bu global ideoloji taraftarlarının tiksindirici tecavüzlerine planlı olarak maruz kalmaktadır. Çünkü, Vatikan’ın bilim düşkünü(!) papasının zannettiği gibi, İslâm, asla ilme karşı olmamıştır. Tam tersine Kur’an “ilim sahibi olmayan, ilim yapmaya niyeti olmayan kimselerin imanlarının Allah tarafından kabul edilmeyeceğini beyan etmektedir. Ayrıca; İslam’da en büyük ibadet Kur’an’ı Kerim’e göre tefekkür etmektir. Tam bin ayet, değişik şekillerde, Müslüman’a düşünmeyi emretmektedir.

Kur’an’ı Kerim’i indiren Hz. Allah Celle Celaluhu ile Global Dünya İdeolojinin ilahı arasında; bezmi ezelden beri ciddi bir çelişki vardır. Global Dünya ideolojisine tabi olan bireyler, “İNSAN” kimliğini kaybedecekler, robotlaşmış, hür iradesini yitirmiş “İNSANIMTRAK” bir yaratığa dönüşeceklerdir ki, Kur’an Rahman suresinde şöyle demektedir. “Biz insanı yücelerden yüce yarattık. Ama siz hayvandan daha aşağı mertebelere iniyorsunuz."

Yukarıdaki açıklamalarımızın ışığı altında, neden sevgili peygamberimize ve dinimize bu kadar saldırıldığını, bir nebze olsun, daha net bir şekilde anlamak mümkün olacaktır. Hz. Allah’ın Kur’an ile istediği kâmil insan modeli, İsrail icadı ideolojilerin, İslam dünyasında uygulanmasını zorlaştırmaktadır. Okuyup yazan, ilim ve tefekkür sahibi olan İslâm insanının, bu kadim savaşta, şuurlu olarak, sarsılmaz bir inançla doğru yerini alması ve asla taviz vermeyecek şekilde, hür iradesinin mücadelesini yapması gerekmektedir. Düşünün, düşünün, düşünün…

Yazan Işık SÜKAN

   
     
YAZILAR
Denizlere Hakimiyet Efsanesi
Güzel Sanatlarla İlgili Basit Bir Söyleşi
Düşünür Gözüyle 21. Yüzyılın İktisadi Ve Sosyal Görünüşünün Siyasete Ve Evrensel Ruhaniyete Global(!) Tesiri Hakkındaki Görüşlerimiz
Eleştirilerin Eleştirisi II
Kuyuların Sırlarından Bir Sır Hakkında

© 2005 Işık Sükan - Her Hakkı Saklıdır. İzin almadan çoğaltılamaz ve kopyalanamaz.
Bu site bir Bora Döken tasarımıdır.